Türkiye’nin terörle mücadelesine ve bölgesel güvenliğe ilişkin devam eden süreci değerlendiren Adalet Bakanı Tunç, hem içeride hem de dışarıda kararlı bir duruş sergilemeye devam edeceklerini vurguladı. DEM Parti'nin açıklamalarını eleştirerek sürece zarar verecek ifadelerden kaçınılması gerektiğini belirtti.
“Ciddi Bir Süreçten Geçiyoruz, Sorumluluk Sahipleri Dikkatli Olmalı”
Bakan Tunç, açıklamasında sorumluluk makamında olan siyasetçilerin kamuoyuna yönelik beyanlarında daha dikkatli olması gerektiğinin altını çizerek şunları söyledi:
"Sorumluluk makamında olanlar, konuşma yaparken sürece zarar verecek açıklamalardan kaçınmalı. Bu, siyasetin ve hukukun ciddiyetle ele aldığı bir konudur. Terör tehdidiyle mücadele, iç ve dış boyutları olan uzun soluklu bir mücadeledir. Bu noktada yanlış algılar oluşturacak söylemlerden uzak durulmalı."
“Al-Ver Pazarlığı Yok, Müzakere Değil, Hukuki Süreç İşliyor”
Tunç, Hatimoğulları’nın “top iktidarda” ifadesine karşılık olarak ise şu ifadeleri kullandı:
“'Top iktidarda' ne demek? Biz burada top oynamıyoruz. Bu, son derece hassas ve ciddi bir konu. Süreç hukuki zeminde ilerliyor. Her şey yasalar çerçevesinde yapılır. Ne müzakere var ne de bir al-ver söz konusu. Türkiye Cumhuriyeti devleti, terörle mücadelesinde pazarlık yapmaz.”
“Suriye Politikamız Net: Toprak Bütünlüğü Önceliğimiz”
Tunç, konuşmasında Türkiye'nin Suriye politikasına da değindi. Terörle mücadelenin yalnızca Türkiye sınırları içinde değil, sınır ötesinde de sürdüğünü belirterek şöyle konuştu:
"Yurt dışından ülkemize yönelik terör tehdidi devam ettiği sürece mücadelemiz de sürecek. Suriye’nin toprak bütünlüğü konusundaki tavrımız net. Bu, sadece bölgesel değil, Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından da son derece kritik bir konudur."
Devletin Tavrı Kararlı
Adalet Bakanı Tunç’un açıklamaları, hükümetin terörle mücadele konusundaki tavrının kararlılığını ve hukuk çerçevesinde yürütülen sürece dışarıdan müdahale veya siyasi söylemlerle gölge düşürülmesine izin verilmeyeceğini bir kez daha ortaya koydu.
Bu açıklamalar, özellikle son dönemde kamuoyunda yeniden gündeme gelen çözüm süreci tartışmaları ve İmralı ile olası temaslar hakkında oluşan spekülasyonlara da net bir yanıt niteliğinde değerlendiriliyor.