Diploma Krizi ve Akademik Meşruiyet Sorgusu: İstanbul Üniversitesi’nin Kararı Ne Anlatıyor
İstanbul Üniversitesi'nin 18 Mart 2025 tarihinde aldığı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptaliyle sonuçlanan karar,
Kapsamlı Diploma İptali ve Siyasal Gölge
Söz konusu kararla birlikte, İmamoğlu’yla aynı dönemde aynı programda öğrenim gören toplam 28 kişinin diploması iptal edildi. Ancak kamuoyunun esas dikkat kesildiği husus, kararın ardındaki hukuki süreç, uygulanan yöntem ve yetkili kurulun bileşimi oldu. Zira söz konusu iptal, sadece teknik bir işlem olarak değil, siyasi etkiler doğurabilecek stratejik bir hamle olarak da değerlendiriliyor.
Eleştirilerin merkezinde, karar sürecine yön veren komisyonun akademik yapısı yer alıyor. T24 yazarı Mehmet Y. Yılmaz’ın gündeme getirdiği iddiaya göre, ön değerlendirmeyi yapan komisyonda doğrudan hukuk eğitimi almış akademisyenler yerine, alan dışı uzmanlar görev aldı. Bu isimler arasında bir iş hukuku çalışan iktisatçı, bir onkolog ve bir konservatuar hocası bulunuyor. Bu durum, üniversitenin güçlü hukuk fakültesine rağmen neden hukukçuların sürece dahil edilmediği sorusunu doğurdu.
Resmî Açıklamalar: Komisyonun Rolü ve Yönetim Kurulu Yetkisi
İddiaların ardından Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na bağlı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi bir açıklama yayınladı. Açıklamada, “Komisyonda hukukçu yoktu” iddialarının doğru olmadığı, kararı veren merciin üniversitenin yönetim kurulu olduğu belirtildi. Buna göre:
“Komisyon yalnızca ön inceleme yapmıştır. Karar, aralarında Rektör Yardımcısı, Hukuk Fakültesi Dekanı, Genel Sekreter ve diğer fakülte dekanlarının da bulunduğu 20 profesörden oluşan İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu tarafından oy birliğiyle alınmıştır.”
Her ne kadar kararın yetkili kurul tarafından alındığı ifade edilse de, bu kurulun önüne gelen raporun içeriği ve nasıl hazırlandığı, kararın yönünü belirlemede kritik rol oynamıştır. Bu nedenle, karar sürecinin yalnızca biçimsel değil, esas yönünden de irdelenmesi gerektiği vurgulanıyor.
Akademik Liyakat ve Kurumsal Sorumluluk Tartışmaları
Üniversiteler, sadece bilgi üretme değil, aynı zamanda hukuk, etik ve kurumsal tarafsızlık ilkeleri temelinde toplumun güvenini kazanma sorumluluğuna da sahiptir. Bu bağlamda İstanbul Üniversitesi'nin, böylesine siyasi etkileri olabilecek bir süreçte şeffaflık ve liyakat kriterlerine ne ölçüde sadık kaldığı tartışılıyor.
Özellikle hukuk fakültesi gibi güçlü bir birime sahip bir üniversitenin, kararın hazırlık aşamasında neden alanında uzman hukukçulara daha fazla rol vermediği sorusu, akademik kamuoyunun tepkisini çekti. Bazı hukukçular ve akademisyenler, "hukuki olmayan bir kararın üniversite bünyesinde alınması, Türkiye’deki yükseköğretim kurumlarının siyasal baskıya ne ölçüde açık olduğunu gösteriyor" değerlendirmesini yaptı.
Siyasi Baskı İddiaları ve Kamuoyundaki Algı
Mehmet Y. Yılmaz başta olmak üzere birçok gazeteci ve hukukçu, kararın siyasi yönüne dikkat çekiyor. İddialara göre, Ekrem İmamoğlu’nun 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik potansiyel adaylığının önünü kesmek isteyen bazı siyasi çevreler, bu diplomatik iptali stratejik bir araç olarak kullanıyor. Yılmaz, "Eğer bu komisyonda gerçek hukukçular olsaydı, böyle bir karar çıkmazdı" diyerek, üniversite yönetiminin siyasi etkiler altında karar verdiğini öne sürdü.
Yargı Süreci Başlıyor: Emsal Kararlar Gelecek mi?
İmamoğlu’nun avukatları, iptal kararına karşı hukuki itiraz sürecini başlatacaklarını duyurdu. Bu süreç, hem idare mahkemeleri hem de Danıştay nezdinde değerlendirilecek. Gerekçeli kararlarda, komisyon raporunun içeriği, karar sürecindeki hukuki usuller ve kişisel hakların ihlali olup olmadığı gibi birçok başlık incelenecek.
Ayrıca diploması iptal edilen diğer 27 kişinin de benzer şekilde yargı yoluna başvurması bekleniyor. Bu davaların sonucunda ortaya çıkacak kararlar, üniversitelerin diplomatik yetkileri ve iptal süreçlerine dair önemli emsal teşkil edebilir.
Sonuç: Akademi Tarafsız Kalabilecek mi?
İstanbul Üniversitesi’nin bu kararı, üniversitelerin yalnızca bilimsel değil, aynı zamanda hukuki ve etik olarak nasıl konumlandığını gösteren kritik bir eşik haline geldi. Sadece İmamoğlu’nun değil, çok sayıda mezunun geleceğini etkileyen bu karar, üniversitelerin siyasal süreçlerden ne ölçüde bağımsız kalabildiğini sorgulatıyor.
Üniversiteler, halkın güvenini kazanmak için şeffaf, liyakatli ve hukuk temelinde kararlar almak zorundadır. Aksi halde, yükseköğretim kurumlarının meşruiyeti kadar, hukuk devleti ilkelerine olan inanç da zedelenecektir. Bu nedenle yalnızca alınan karar değil, bu kararın nasıl ve kimler tarafından alındığı sorusu, Türkiye’de demokrasinin ve akademik bağımsızlığın geleceği açısından önem arz ediyor.