Diyarbakır’da sürekli olarak hem halkla hem de gazeteciler ile mütemadiyen bir araya gelerek değerlendirmelerde bulunan, kentin dinamiklerinin çok daha iyi işlenmesi için büyük gayretler sarf eden ve birçok alanda yenilikçi yapısı ile liderlik yapan Ak Parti 24. Dönem Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ile ilgili haberin ilk bölümünü dün yayınlamıştık. Bu gün ise haberin devamını siz sevgili okurlarımızın takdirine sunuyoruz.
İşte 24. Dönem Ak Parti Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ile yaptığımız söyleşinin devamı:
BEŞENK: Diyarbakır’da Yaşanan İşsizlik Sorunu Hakkında Neler Söyleyeceksiniz Bu Sorunun Çözümü Noktasında Neler Yapılabilir?
İÇTEN: Türkiye’de olduğu gibi, Diyarbakır’ın da problemlerinden biri istihdam sorunudur. Ancak şöyle bir reel gerçeklikte var; ara eleman sıkıntısı çekiyor firmalar. Yani herkes temizlikçi olacaksa iş bulamaz. Herkes vasıfsız eleman olacaksa iş bulamaz. Çünkü kişilerin meslek edindirme ile ilgili vasıflandırması lazım. Meslek edindirme, sertifika programı, lisanslı eğitimler gibi programlara katılarak kendini bir alanda uzmanlaştırmak zorunda. Şöyle bir örnek verebiliriz: Temizlik işinde çalışan bir işçi, işinde çalışırken aynı zamanda bir İngilizce, bir bilgisayar kursuna katılarak mevcut durumunun yanına bir ikinci üçüncü belgeleri koyması lazım. Kendini bu alanda geliştirmesi ve uzmanlaşması gerekir. Örneğin geçtiğimiz aylarda çıkan bir haberde, mobilya sektöründe 10 bin lira maaş ile çalışacak personel bulunamadığı söyleniyordu. Bunun gibi pek çok örnek verebiliriz.
Bakıldığı zamanda devlet de meslek edindirmeye yönelik olarak, İŞKUR aracılığıyla çeşitli iş başı Programları, Meslek Edindirme Kursları gibi çeşitli başlıklar altında ücretsiz kurslar vermektedir. Bu kurslara katılanların sigortaları yatırılmakta, günlük harcamaları için belli bir ücrette vermektedir. Kurs sonrası iş bulmaları adına kendilerine yarımcı da olunmaktadır. Aynı zamanda bu insanların işe yerleştirilmesi için işverenlere teşvikler vermektedir. Buradan faydalanan ve mezun olan, bu kursları tamamlayan insanların zaten iş problemi bulunmamaktadır. Meslek edinmiş birinin gerek Diyarbakır’da, gerek ise Türkiye’nin başka yerlerinde iş bulamama gibi bir problemi bulunmamaktadır. Esas problem mesleği olmayan vatandaşlarımızla alakalıdır. Bunun için de zaten devletin meslek edindirme ve iş başı eğitim programları mevcuttur.
Bir diğer problem ise, vatandaşların var olan işleri yapmak istememeleridir. Evet, reelde işsizlik problemleri var doğru, ancak devletin bunu çözmeye yönelik tüm kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve işverenlerle birlikte, vatandaşlar arasında hiçbir ayrım yapmadan, cinsiyet, dil, inanç ayrımı yapmaksızın yürüttüğü pek çok iş edindirme kursları mevcut. Bunları tamamlayarak vatandaşlar kendilerini vasıflandırıp rahatlıkla iş bulabilir. Burada ailelere de çok büyük görev düşüyor. Çocuklarını okuturken gelecekte hangi mesleklerde iş bulabileceklerini iyi araştırarak onları o alanlara yönlendirmelidirler. Devletin de bu anlamda ailelerin çocuklarını yönlendirebilecekleri alanlara yönelik stratejik planlamalar yaparak, iyi rehberlik politikaları üretmelidir. Örneğin şu anda çok ciddi anlamda gemi adamı eksikliği var. Bu eksikliği Türkiye şu anda dışarıdan işçi alarak gidermektedir. Bir yanda işsizlik problemimiz varken, diğer yandan ise dışarıdan işçi almak zorunda kalıyoruz. Çükü kalifiyeli elemanımız yok. Kısacası, Manisa’nın, Rize’nin ne kadar işsizlik problemi varsa Diyarbakır’ın da o kadar problemi var. Bunu aşmanın yolları da bu anlattıklarımızdan geçmektedir.
BEŞENK: Tarımda Yapılacak İyileştirmeler İle Ülkedeki İşsizlik giderilebilir mi?
İÇTEN: Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Türkiye’nin diğer bölgelerine oranla bakıldığı zaman tarım alanında ciddi bir şekilde bakir bir durumda. Örneğin Karadeniz Bölgesi’nde bin metrekare arazi bulabilmek çok zor. Aynı şekilde Doğu Anadolu Bölgesi de öyle. Ancak Güneydoğu Anadolu Bölgesi tamamen düz ve tarıma elverişli topraklardan oluşuyor. Dolayısıyla insanlarımızın da, tarıma yönelik tarımsal yan sanayi de dahil olmak üzere istihdamı düşünmesi lazım. Tarıma geri dönüşün olması işsizliğiciddi anlamda düşürür. Örneğin Silvan Barajı tamamlandığında yaklaşık 2 milyon 350 bin dekar zirai arazi sulanacak ve yaklaşık 300 bin insanımıza da istihdam alanı oluşturacak. Bu çok büyük bir rakamdır. Silvan’ın mevcut nüfusuna bakıldığında 80 bin nüfusu var. Bunun haricinde Diyarbakır’da inşaatı süren veya tamamlanma aşamasında olan Ergani, Ambar, Kuruçay Pamukçay, Başlar, Çermik Kale Barajları ile Diyarbakır’da tarımın büyük çoğunluğu sulu tarıma geçmiş olacak. Bu, bir yandan bölgedeki istihdamı arttırırken, aynı zamanda işsizlik nedeni ile büyük şehirlere göç etmiş olan insanlarımızın da tekrar kendi köylerine dönmelerini sağlayacak ve büyükşehirlerdeki yoğunlaşmayı hafifletecektir. Barajların tamamlanması bu nedenle çok önemlidir. Bir yandan istihdam alanı sağlarken diğer yandan da ülke ekonomisine ciddi oranda ekonomik katkı sağlayacaktır.
Barajların tamamlanmasının önemli katkılarından biri de şu olacaktır: Malum şu an bölgede yağmurun yağmamasından kaynaklı olarak, çiftçilerimiz kuraklık tehlikesinden korkmaktadırlar. Oysa bu barajlar tamamlanıp sulu tarıma geçildiğinde artık çiftçilerimizin böyle bir sorunu kalmayacaktır. Bu ne demektir? Toprak ve tarım alanında kendini yetiştirmiş elemanlara ihtiyacımız olacak. Dolayısıyla insanlarımızın bu alanlarda kendini yetiştirmesi gerekmektedir. Bu nedenle ben Diyarbakır’da işsizlik problemi olduğunu düşünmüyorum. Ama sebepleri var. Nedir bu sebepler? Bakın işte tarım alanları var. Çalışmak, gerçekten rızkını elde etmek isteyen insanlarımız için iş problemi yoktur. Ne Diyarbakır’da vardır, ne de Türkiye’de vardır. Ama herkes öğretmen, avukat, masa başı işi isterse elbette ki o zaman işsizlik problemi olacaktır.
BEŞENK: Türkiye’ye Yönelik Yapılan Bu Saldırıların Sebebi Nedir?
İÇTEN: Türkiye AK Parti iktidarı ve Recep Tayyip Erdoğan ile beraber, geçmiş iktidarlardan farklı bir duruş sergiledi. Nedir bu duruş? Türkiye diyor ki, dünya coğrafyasının neresinde olursa olsun, herhangi bir insana karşı insani bir tavır alınmıyorsa, zulüm ediliyorsa, ötekileştiriliyorsa, yaşadıkları coğrafyada kan dökülüyorsa, bizim bu emperyalist ülkelerin yapmış olduğu zulümlerle ilgili olarak tavrımız ve söyleyecek sözümüz var. AK Parti öncesi Türkiye’sinin yaptığı gibi gözünü, kulağını kapatan, duymayan, görmeyen bir yapı değiliz artık. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın demiyoruz.
Aksine yaptıkları sömürüye ve katliamlara başkaldıran, büyüyen, güçlenen bir Türkiye var karşılarında. Sudan’da artık bizim bir toprağımız var. 99 yıllığına Sudan’ın bize verdiği bu toprak onların tüm Ortadoğu sömürü politikalarına çomak sokacak bir konumda. Bu kadar önemli ve stratejik bir noktada. Savunma sanayisi alanında dışa bağımlı olmaktan her geçen gün biraz daha kurtulduğumuz ve millileştiğimiz bir dönemdeyiz. Yüzde 70 oranında millileştiğimiz bir dönemdeyiz. Türkiye AK Parti ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte Ortadoğu’da oyun kuran güçlü bir güç haline gelmesinden rahatsızlar. Dolayısıyla bu saldırılar ile Türkiye’nin ayağına çelme takıyorlar. Bunu yaparken açıkça hedeflerinin Türkiye olduğunu söylemekten korktuklarından dolayı da Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsına yönelik saldırılar ile yapıyorlar bunu. Zamanında, bizim Osmanlı Devleti ile bir problemimiz yok, bizim problemimiz Abdülhamit ile diyenler, Abdülhamit’i devirdikten birkaç yıl sonra, Osmanlı Devletini paramparça ettiler. Aynı şeyin tekrarını bu gün Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında yapmak istemektedirler.
BEŞENK: Görünen o ki, Türkiye’ye büyük bir misyon yüklenmiş, sizce?
İÇTEN: Arakan’da ki Müslümanlara biz sahip çıkıyoruz. Yaklaşık 5 milyon Suriyeliye biz sahip çıkıyoruz. Bu Türkiye’nin bir isteği değil. Bu dünyada zulüm gören mazlumların, insanlık onuru mücadelesi verenlerin Türkiye’ye yükledikleri bir misyondur. Dünya Müslümanları, mazlum insanlar Türkiye’ye böyle bir misyon yüklerken biz, hayır böyle bir misyon almıyoruz, öleceksen öl diyemeyiz. Çünkü bizim ecdadımızdan aldığımız tarihi duruşumuz ve geleneğimiz var. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir peygamberin ümmeti olmanın getirdiği sorumluluklarımız var.
BEŞENK: YPG’ye Yönelik Yapılacak Operasyon ile İlgili Düşüncenizi Alabilir miyiz?
İÇTEN: Şunu çok net bir şekilde belirtmek gerekiyor ki, Suriye’de yaşanan kavga ve çatışmalar etnik kökenli değildir. Neden? DEAŞ’in içinde Kürtler var mıydı? Evet vardı. YPG içinde Kürtler var mı? Evet var. DEAŞ’in içindeki Kürtler YPG içindeki, YPG içindeki Kürtler DEAŞ’ın içindeki Kürtleri öldürmedi mi? Evet katletti. Eğer Kürtler Kürtleri Katlediyorsa bu etnik bir çatışma ve kavga değildir. Suriye’de yaşanan kavga dinsel bir kavgadır. Bu çatışmaları Kürt, Türk, Arap arasındaki etnik bir çatışma olarak görürsek hata yapmış oluruz. Burada dinsel ve ideolojik bir kavga var. PYD’nin başındaki adam olan Salih Müslim Marksist, ateist iken, Ağabeyi Mustafa Müslim Antep’te ilahiyat profesörü olarak görev yapıyor. Aynı ailedeki ailelerden biri Marksist biri dindar. Bu neyi gösteriyor? Suriye’de yaşananlar etnik değil, dinsel bir çatışmadır. YPG’de Marksist ve ateist bir yapıya sahiptir. Amerika’da YPG üzerinden Suriye’yi şekillendirmek istiyor. Zamanında PKK’yı taşeron olarak kullananlar, şimdi adını değiştirerek YPG üzerinden buna devam ediyorlar. PKK ile YPG’yi birbirinden ayrı tutmaları bir şeyi değiştirmez. Aynı yapının isim değiştirmiş hali sonuçta. Rakka’daYPG’lilerin Öcalan posteri altında halay çekmeleri de bunun net göstergelerinden biridir. Dolayısıyla Türkiye birliğinde ve huzurunda olan bir terör örgütüne karşı tedbirini alacaktır. Türkiye ve hatta Kürtler elbette ki bu yapıyla beraber değil, bu yapının karşısında yer alacalardır. Amerika, Rusya Çin ve diğer devletler binlerce kilometre öteden gelip Suriye’de üs kuruyorsa, Türkiye’nin sınır komşusu olduğu Suriye’de yaşananlara elbette kayıtsız kalmayacaktır. Kalamaz da.
AHMET BEŞENK
İşte 24. Dönem Ak Parti Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ile yaptığımız söyleşinin devamı:
BEŞENK: Diyarbakır’da Yaşanan İşsizlik Sorunu Hakkında Neler Söyleyeceksiniz Bu Sorunun Çözümü Noktasında Neler Yapılabilir?
İÇTEN: Türkiye’de olduğu gibi, Diyarbakır’ın da problemlerinden biri istihdam sorunudur. Ancak şöyle bir reel gerçeklikte var; ara eleman sıkıntısı çekiyor firmalar. Yani herkes temizlikçi olacaksa iş bulamaz. Herkes vasıfsız eleman olacaksa iş bulamaz. Çünkü kişilerin meslek edindirme ile ilgili vasıflandırması lazım. Meslek edindirme, sertifika programı, lisanslı eğitimler gibi programlara katılarak kendini bir alanda uzmanlaştırmak zorunda. Şöyle bir örnek verebiliriz: Temizlik işinde çalışan bir işçi, işinde çalışırken aynı zamanda bir İngilizce, bir bilgisayar kursuna katılarak mevcut durumunun yanına bir ikinci üçüncü belgeleri koyması lazım. Kendini bu alanda geliştirmesi ve uzmanlaşması gerekir. Örneğin geçtiğimiz aylarda çıkan bir haberde, mobilya sektöründe 10 bin lira maaş ile çalışacak personel bulunamadığı söyleniyordu. Bunun gibi pek çok örnek verebiliriz.
Bakıldığı zamanda devlet de meslek edindirmeye yönelik olarak, İŞKUR aracılığıyla çeşitli iş başı Programları, Meslek Edindirme Kursları gibi çeşitli başlıklar altında ücretsiz kurslar vermektedir. Bu kurslara katılanların sigortaları yatırılmakta, günlük harcamaları için belli bir ücrette vermektedir. Kurs sonrası iş bulmaları adına kendilerine yarımcı da olunmaktadır. Aynı zamanda bu insanların işe yerleştirilmesi için işverenlere teşvikler vermektedir. Buradan faydalanan ve mezun olan, bu kursları tamamlayan insanların zaten iş problemi bulunmamaktadır. Meslek edinmiş birinin gerek Diyarbakır’da, gerek ise Türkiye’nin başka yerlerinde iş bulamama gibi bir problemi bulunmamaktadır. Esas problem mesleği olmayan vatandaşlarımızla alakalıdır. Bunun için de zaten devletin meslek edindirme ve iş başı eğitim programları mevcuttur.
Bir diğer problem ise, vatandaşların var olan işleri yapmak istememeleridir. Evet, reelde işsizlik problemleri var doğru, ancak devletin bunu çözmeye yönelik tüm kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve işverenlerle birlikte, vatandaşlar arasında hiçbir ayrım yapmadan, cinsiyet, dil, inanç ayrımı yapmaksızın yürüttüğü pek çok iş edindirme kursları mevcut. Bunları tamamlayarak vatandaşlar kendilerini vasıflandırıp rahatlıkla iş bulabilir. Burada ailelere de çok büyük görev düşüyor. Çocuklarını okuturken gelecekte hangi mesleklerde iş bulabileceklerini iyi araştırarak onları o alanlara yönlendirmelidirler. Devletin de bu anlamda ailelerin çocuklarını yönlendirebilecekleri alanlara yönelik stratejik planlamalar yaparak, iyi rehberlik politikaları üretmelidir. Örneğin şu anda çok ciddi anlamda gemi adamı eksikliği var. Bu eksikliği Türkiye şu anda dışarıdan işçi alarak gidermektedir. Bir yanda işsizlik problemimiz varken, diğer yandan ise dışarıdan işçi almak zorunda kalıyoruz. Çükü kalifiyeli elemanımız yok. Kısacası, Manisa’nın, Rize’nin ne kadar işsizlik problemi varsa Diyarbakır’ın da o kadar problemi var. Bunu aşmanın yolları da bu anlattıklarımızdan geçmektedir.
BEŞENK: Tarımda Yapılacak İyileştirmeler İle Ülkedeki İşsizlik giderilebilir mi?
İÇTEN: Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Türkiye’nin diğer bölgelerine oranla bakıldığı zaman tarım alanında ciddi bir şekilde bakir bir durumda. Örneğin Karadeniz Bölgesi’nde bin metrekare arazi bulabilmek çok zor. Aynı şekilde Doğu Anadolu Bölgesi de öyle. Ancak Güneydoğu Anadolu Bölgesi tamamen düz ve tarıma elverişli topraklardan oluşuyor. Dolayısıyla insanlarımızın da, tarıma yönelik tarımsal yan sanayi de dahil olmak üzere istihdamı düşünmesi lazım. Tarıma geri dönüşün olması işsizliğiciddi anlamda düşürür. Örneğin Silvan Barajı tamamlandığında yaklaşık 2 milyon 350 bin dekar zirai arazi sulanacak ve yaklaşık 300 bin insanımıza da istihdam alanı oluşturacak. Bu çok büyük bir rakamdır. Silvan’ın mevcut nüfusuna bakıldığında 80 bin nüfusu var. Bunun haricinde Diyarbakır’da inşaatı süren veya tamamlanma aşamasında olan Ergani, Ambar, Kuruçay Pamukçay, Başlar, Çermik Kale Barajları ile Diyarbakır’da tarımın büyük çoğunluğu sulu tarıma geçmiş olacak. Bu, bir yandan bölgedeki istihdamı arttırırken, aynı zamanda işsizlik nedeni ile büyük şehirlere göç etmiş olan insanlarımızın da tekrar kendi köylerine dönmelerini sağlayacak ve büyükşehirlerdeki yoğunlaşmayı hafifletecektir. Barajların tamamlanması bu nedenle çok önemlidir. Bir yandan istihdam alanı sağlarken diğer yandan da ülke ekonomisine ciddi oranda ekonomik katkı sağlayacaktır.
Barajların tamamlanmasının önemli katkılarından biri de şu olacaktır: Malum şu an bölgede yağmurun yağmamasından kaynaklı olarak, çiftçilerimiz kuraklık tehlikesinden korkmaktadırlar. Oysa bu barajlar tamamlanıp sulu tarıma geçildiğinde artık çiftçilerimizin böyle bir sorunu kalmayacaktır. Bu ne demektir? Toprak ve tarım alanında kendini yetiştirmiş elemanlara ihtiyacımız olacak. Dolayısıyla insanlarımızın bu alanlarda kendini yetiştirmesi gerekmektedir. Bu nedenle ben Diyarbakır’da işsizlik problemi olduğunu düşünmüyorum. Ama sebepleri var. Nedir bu sebepler? Bakın işte tarım alanları var. Çalışmak, gerçekten rızkını elde etmek isteyen insanlarımız için iş problemi yoktur. Ne Diyarbakır’da vardır, ne de Türkiye’de vardır. Ama herkes öğretmen, avukat, masa başı işi isterse elbette ki o zaman işsizlik problemi olacaktır.
BEŞENK: Türkiye’ye Yönelik Yapılan Bu Saldırıların Sebebi Nedir?
İÇTEN: Türkiye AK Parti iktidarı ve Recep Tayyip Erdoğan ile beraber, geçmiş iktidarlardan farklı bir duruş sergiledi. Nedir bu duruş? Türkiye diyor ki, dünya coğrafyasının neresinde olursa olsun, herhangi bir insana karşı insani bir tavır alınmıyorsa, zulüm ediliyorsa, ötekileştiriliyorsa, yaşadıkları coğrafyada kan dökülüyorsa, bizim bu emperyalist ülkelerin yapmış olduğu zulümlerle ilgili olarak tavrımız ve söyleyecek sözümüz var. AK Parti öncesi Türkiye’sinin yaptığı gibi gözünü, kulağını kapatan, duymayan, görmeyen bir yapı değiliz artık. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın demiyoruz.
Aksine yaptıkları sömürüye ve katliamlara başkaldıran, büyüyen, güçlenen bir Türkiye var karşılarında. Sudan’da artık bizim bir toprağımız var. 99 yıllığına Sudan’ın bize verdiği bu toprak onların tüm Ortadoğu sömürü politikalarına çomak sokacak bir konumda. Bu kadar önemli ve stratejik bir noktada. Savunma sanayisi alanında dışa bağımlı olmaktan her geçen gün biraz daha kurtulduğumuz ve millileştiğimiz bir dönemdeyiz. Yüzde 70 oranında millileştiğimiz bir dönemdeyiz. Türkiye AK Parti ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte Ortadoğu’da oyun kuran güçlü bir güç haline gelmesinden rahatsızlar. Dolayısıyla bu saldırılar ile Türkiye’nin ayağına çelme takıyorlar. Bunu yaparken açıkça hedeflerinin Türkiye olduğunu söylemekten korktuklarından dolayı da Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsına yönelik saldırılar ile yapıyorlar bunu. Zamanında, bizim Osmanlı Devleti ile bir problemimiz yok, bizim problemimiz Abdülhamit ile diyenler, Abdülhamit’i devirdikten birkaç yıl sonra, Osmanlı Devletini paramparça ettiler. Aynı şeyin tekrarını bu gün Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında yapmak istemektedirler.
BEŞENK: Görünen o ki, Türkiye’ye büyük bir misyon yüklenmiş, sizce?
İÇTEN: Arakan’da ki Müslümanlara biz sahip çıkıyoruz. Yaklaşık 5 milyon Suriyeliye biz sahip çıkıyoruz. Bu Türkiye’nin bir isteği değil. Bu dünyada zulüm gören mazlumların, insanlık onuru mücadelesi verenlerin Türkiye’ye yükledikleri bir misyondur. Dünya Müslümanları, mazlum insanlar Türkiye’ye böyle bir misyon yüklerken biz, hayır böyle bir misyon almıyoruz, öleceksen öl diyemeyiz. Çünkü bizim ecdadımızdan aldığımız tarihi duruşumuz ve geleneğimiz var. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir peygamberin ümmeti olmanın getirdiği sorumluluklarımız var.
BEŞENK: YPG’ye Yönelik Yapılacak Operasyon ile İlgili Düşüncenizi Alabilir miyiz?
İÇTEN: Şunu çok net bir şekilde belirtmek gerekiyor ki, Suriye’de yaşanan kavga ve çatışmalar etnik kökenli değildir. Neden? DEAŞ’in içinde Kürtler var mıydı? Evet vardı. YPG içinde Kürtler var mı? Evet var. DEAŞ’in içindeki Kürtler YPG içindeki, YPG içindeki Kürtler DEAŞ’ın içindeki Kürtleri öldürmedi mi? Evet katletti. Eğer Kürtler Kürtleri Katlediyorsa bu etnik bir çatışma ve kavga değildir. Suriye’de yaşanan kavga dinsel bir kavgadır. Bu çatışmaları Kürt, Türk, Arap arasındaki etnik bir çatışma olarak görürsek hata yapmış oluruz. Burada dinsel ve ideolojik bir kavga var. PYD’nin başındaki adam olan Salih Müslim Marksist, ateist iken, Ağabeyi Mustafa Müslim Antep’te ilahiyat profesörü olarak görev yapıyor. Aynı ailedeki ailelerden biri Marksist biri dindar. Bu neyi gösteriyor? Suriye’de yaşananlar etnik değil, dinsel bir çatışmadır. YPG’de Marksist ve ateist bir yapıya sahiptir. Amerika’da YPG üzerinden Suriye’yi şekillendirmek istiyor. Zamanında PKK’yı taşeron olarak kullananlar, şimdi adını değiştirerek YPG üzerinden buna devam ediyorlar. PKK ile YPG’yi birbirinden ayrı tutmaları bir şeyi değiştirmez. Aynı yapının isim değiştirmiş hali sonuçta. Rakka’daYPG’lilerin Öcalan posteri altında halay çekmeleri de bunun net göstergelerinden biridir. Dolayısıyla Türkiye birliğinde ve huzurunda olan bir terör örgütüne karşı tedbirini alacaktır. Türkiye ve hatta Kürtler elbette ki bu yapıyla beraber değil, bu yapının karşısında yer alacalardır. Amerika, Rusya Çin ve diğer devletler binlerce kilometre öteden gelip Suriye’de üs kuruyorsa, Türkiye’nin sınır komşusu olduğu Suriye’de yaşananlara elbette kayıtsız kalmayacaktır. Kalamaz da.
AHMET BEŞENK