Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Dün son olarak Merkez Bankası sürekli gündeme getirilen faiz artırımını da üstelik oldukça yüksek bir oranla gerçekleştirdi. Diyor ya bağımsızlık, hadi buyur bağımsızlık. Şimdi bakalım bağımsızlığın neticesini göreceğiz. Şu an şahsen benim sabır safhamdır ve bu sabır bir yere kadar. Çünkü biz sömürü manivelalarına eyvallah edemeyiz. Sadece bir kur manivelasıyla bir ülke terbiye edilemez" dedi.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'na katıldı. AK Parti Genel Merkezi'nde gerçekleşen toplantıda konuşan Erdoğan, Türkiye’nin 24 Haziran seçimlerini başarıyla geride bırakarak demokratik olgunluğunu tüm dünyaya bir kez daha gösterdiğini vurguladı
“Dövizin Ağustos'ta bir anda 7 lira seviyesine kadar yükselmesi başlı başına bir ekonomik suikast girişiminin delilidir”
Seçim öncesi bir parça yükselen döviz kurunun makul bir seviyeye düşmesini veya en azından yatay seyre geçmesini beklediklerini ancak tam tersi bir durumla karşılaştıklarını ifade eden Erdoğan, “Amerikan yönetiminin ülkemizle ilgili ardı ardına açıkladığı olumsuz kararlar bahane edilerek Türkiye ekonomisini hedef alan alçak bir saldırı ile karşı karşıya kaldık. Döviz kuru gece yarısı operasyonlarıyla ne ekonomik gerekçelerle ne de mantıklı bir başka sebeple izah edilemeyecek şekilde yükseltildi. Açık konuşmak gerekirse yılbaşında 3,8 olan, Mart başında yine bu durumu koruyan, Nisan başında yaklaşık 4 olan, Mayıs başında 4,12 olan, Haziran'da seçimlerin ertesi günü 4,6’yı bulan döviz kurunun yükselişini buraya kadar anlayabilirdik. Seçim öncesinin belirsizlikleri sebebiyle böyle bir kıpırdanma olabilir diye baktık. Buna karşılık daha sonraki gelişmeleri aynı hüsnüniyetle değerlendiremiyoruz. Temmuz ayı boyunca da aynı seviyelerde seyreden dövizin Ağustos'ta bir anda 7 lira seviyesine kadar yükselmesi başlı başına bir ekonomik suikast girişiminin delilidir. Ağustos ayında bu ülkede ne siyasi istikrarsızlık yaşandı ne harp oldu ne afete maruz kalını ne başka herhangi bir fevkaladelik görüldü. Amerikan yönetiminin ülkemizin egemenlik haklarına açıkça saygısızlık olan taleplerine cevap vermedik diye böyle bir sonucun ortaya çıkması meselenin tamamen siyasi olduğuna işaret ediyor” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Her şeyden önce şunun bilinmesi lazım, Türkiye bir hukuk devletidir, bir kabile devleti değildir. Türkiye'nin yaşadığı bu hadise dünyada artık hiçbir ülkenin siyasi ve ekonomik güvenliğinin kalmadığının ifadesidir. Nitekim bu konuda Avrupa Birliği, Çin, Rusya, Hindistan başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinden ciddi rahatsızlık işaretleri gelmeye başladı. Ülkemize yönelik saldırı diğerlerinden çok daha sinsi çok daha can sıkıcı çok daha kasıtlı bir şekilde gerçekleşti. İş ekonomi sınırlarını aştı ve Türkiye'nin topyekun cezalandırılması boyutuna ulaştı. Ekonomi yönetimimiz başta olmak üzere tüm kurumlarımızda elimizdeki araçları kullanarak bu saldırıyı belirli bir noktada durdurduk. Bununla birlikte mücadelemiz her alanda amansız bir şekilde sürüyor. Maruz kaldığımız saldırının manivelası kur gibi gözükse de asıl kalıcı darbeleri enflasyon ve faizler konusunda alıyoruz. Bu sıkıntının çözümü için ekonomi yönetimimiz kendi programını uyguluyor. Fakat şunu söylemem lazım, faizi yöneticiler belirler ama enflasyonu yönetici belirlemez. Enflasyon faizin akışı ile oluşur. Bugüne kadar Merkez Bankası defalarca şu 16 yıllık başbakanlık ve cumhurbaşkanlığım döneminde enflasyonu herkes açıklamıştır. Ama hiçbir kez enflasyon Merkez Bankasının açıkladığı gibi gerçekleşmemiştir. Bakıyorsunuz yıl ortasında Merkez Bankası enflasyonu tekrar revize ediyor. Üçüncü çeyrekte tekrar revize ediyor. Niye? Madem biliyorsun bu işi, faizi belirlerken tutuyor da enflasyonu açıklarken niye tutmuyor? Bu gerçekleri şimdi Ekim ayında da göreceğiz. Dün son olarak Merkez Bankası sürekli gündeme getirilen faiz artırımını da üstelik oldukça yüksek bir oranla gerçekleştirdi. Diyor ya bağımsızlık, hadi buyur bağımsızlık. Şimdi bakalım bağımsızlığın neticesini göreceğiz. Şu an şahsen benim sabır safhamdır ve bu sabır bir yere kadar. Çünkü biz sömürü manivelalarına eyvallah edemeyiz. Sadece bir kur manivelasıyla bir ülke terbiye edilemez. Ben yatırımcıma bakarım. Acaba benim yatırımcım yatırımlarını yapabiliyor mu? Finans kuruluşlarına gittiği zaman acaba kapıdan onlara ‘buyurun gelin yapılandıralım’ diyorlar mı, yoksa kusura bakma mı diyorlar. Şu ana kadar hiçbir zaman gelin bunu yapılandıralım diye bir yaklaşım birkaç bankanın dışında yok. Böyle olunca bizim girişimcimiz, bizim yatırımcımız istenilen performansı ortaya koyabiliyor mu, rekabet piyasasının içerisinde yer alabiliyor mu? Alamadığı gibi üretim yapabiliyor mu?”
“Bir ülkenin kalkınması üretim, üretim, üretimdir” diyen Erdoğan, “Üretim durduğu anda çarklar işlemediği anda her şey durur. Finans kuruluşlarının işi ne? Bu üretim çarkını döndürmektir. Şunu bileceğiz ki, tabi ki finans kuruluşlarına ihtiyacımız var. Tabii ki onlarsız bir ekonomi düşünemeyiz. Ama şunu da bilmemiz lazım, finans kuruluşlarının ayakta kalışı da özellikle bizim reel ekonominin, yatırımcının güçlü olmasına bağlıdır. Onların ayakta kalışına bağlıdır. Biz o tulumbaya suyu koymamız lazım ki tulumbadan su gelsin. Tulumbadan su gelmediği zaman susuz kalırsın” şeklinde konuştu.
Faiz meselesine bakışını defalarca paylaştığını anlatan Erdoğan, en son dün Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu Genel Kurulunda görüşlerini tekraren ifade ettiğini belirtti. Erdoğan, “İşte buradan hemen şöyle gazı alan bastırıp gidiyor. Önüne gelen bakıyorsun zam üstüne zam yapıyor. Faizle ilişkisi olsun olmasın o fırsatı yakalıyor ya oradan giriyor. Onun için burada özellikle de Hazine ve Maliye Bakanlığımızın tüm birimleriyle bu kontrol mekanizmalarını çok iyi çalıştırması lazım. İlgili bakanlıklarımızın bu konuda bunu çok iyi çalıştırması lazım. Bu suistimalleri yapanlara da gereken dersi vermemiz lazım .Yeter ki enflasyonu, döviz kurunu ve piyasa faizlerini kontrol altına alabileceğimiz bir iklime kavuşabilelim. Gelişmeleri takip ediyoruz, bekleyip göreceğiz” açıklamasında bulundu. İHA
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'na katıldı. AK Parti Genel Merkezi'nde gerçekleşen toplantıda konuşan Erdoğan, Türkiye’nin 24 Haziran seçimlerini başarıyla geride bırakarak demokratik olgunluğunu tüm dünyaya bir kez daha gösterdiğini vurguladı
“Dövizin Ağustos'ta bir anda 7 lira seviyesine kadar yükselmesi başlı başına bir ekonomik suikast girişiminin delilidir”
Seçim öncesi bir parça yükselen döviz kurunun makul bir seviyeye düşmesini veya en azından yatay seyre geçmesini beklediklerini ancak tam tersi bir durumla karşılaştıklarını ifade eden Erdoğan, “Amerikan yönetiminin ülkemizle ilgili ardı ardına açıkladığı olumsuz kararlar bahane edilerek Türkiye ekonomisini hedef alan alçak bir saldırı ile karşı karşıya kaldık. Döviz kuru gece yarısı operasyonlarıyla ne ekonomik gerekçelerle ne de mantıklı bir başka sebeple izah edilemeyecek şekilde yükseltildi. Açık konuşmak gerekirse yılbaşında 3,8 olan, Mart başında yine bu durumu koruyan, Nisan başında yaklaşık 4 olan, Mayıs başında 4,12 olan, Haziran'da seçimlerin ertesi günü 4,6’yı bulan döviz kurunun yükselişini buraya kadar anlayabilirdik. Seçim öncesinin belirsizlikleri sebebiyle böyle bir kıpırdanma olabilir diye baktık. Buna karşılık daha sonraki gelişmeleri aynı hüsnüniyetle değerlendiremiyoruz. Temmuz ayı boyunca da aynı seviyelerde seyreden dövizin Ağustos'ta bir anda 7 lira seviyesine kadar yükselmesi başlı başına bir ekonomik suikast girişiminin delilidir. Ağustos ayında bu ülkede ne siyasi istikrarsızlık yaşandı ne harp oldu ne afete maruz kalını ne başka herhangi bir fevkaladelik görüldü. Amerikan yönetiminin ülkemizin egemenlik haklarına açıkça saygısızlık olan taleplerine cevap vermedik diye böyle bir sonucun ortaya çıkması meselenin tamamen siyasi olduğuna işaret ediyor” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Her şeyden önce şunun bilinmesi lazım, Türkiye bir hukuk devletidir, bir kabile devleti değildir. Türkiye'nin yaşadığı bu hadise dünyada artık hiçbir ülkenin siyasi ve ekonomik güvenliğinin kalmadığının ifadesidir. Nitekim bu konuda Avrupa Birliği, Çin, Rusya, Hindistan başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinden ciddi rahatsızlık işaretleri gelmeye başladı. Ülkemize yönelik saldırı diğerlerinden çok daha sinsi çok daha can sıkıcı çok daha kasıtlı bir şekilde gerçekleşti. İş ekonomi sınırlarını aştı ve Türkiye'nin topyekun cezalandırılması boyutuna ulaştı. Ekonomi yönetimimiz başta olmak üzere tüm kurumlarımızda elimizdeki araçları kullanarak bu saldırıyı belirli bir noktada durdurduk. Bununla birlikte mücadelemiz her alanda amansız bir şekilde sürüyor. Maruz kaldığımız saldırının manivelası kur gibi gözükse de asıl kalıcı darbeleri enflasyon ve faizler konusunda alıyoruz. Bu sıkıntının çözümü için ekonomi yönetimimiz kendi programını uyguluyor. Fakat şunu söylemem lazım, faizi yöneticiler belirler ama enflasyonu yönetici belirlemez. Enflasyon faizin akışı ile oluşur. Bugüne kadar Merkez Bankası defalarca şu 16 yıllık başbakanlık ve cumhurbaşkanlığım döneminde enflasyonu herkes açıklamıştır. Ama hiçbir kez enflasyon Merkez Bankasının açıkladığı gibi gerçekleşmemiştir. Bakıyorsunuz yıl ortasında Merkez Bankası enflasyonu tekrar revize ediyor. Üçüncü çeyrekte tekrar revize ediyor. Niye? Madem biliyorsun bu işi, faizi belirlerken tutuyor da enflasyonu açıklarken niye tutmuyor? Bu gerçekleri şimdi Ekim ayında da göreceğiz. Dün son olarak Merkez Bankası sürekli gündeme getirilen faiz artırımını da üstelik oldukça yüksek bir oranla gerçekleştirdi. Diyor ya bağımsızlık, hadi buyur bağımsızlık. Şimdi bakalım bağımsızlığın neticesini göreceğiz. Şu an şahsen benim sabır safhamdır ve bu sabır bir yere kadar. Çünkü biz sömürü manivelalarına eyvallah edemeyiz. Sadece bir kur manivelasıyla bir ülke terbiye edilemez. Ben yatırımcıma bakarım. Acaba benim yatırımcım yatırımlarını yapabiliyor mu? Finans kuruluşlarına gittiği zaman acaba kapıdan onlara ‘buyurun gelin yapılandıralım’ diyorlar mı, yoksa kusura bakma mı diyorlar. Şu ana kadar hiçbir zaman gelin bunu yapılandıralım diye bir yaklaşım birkaç bankanın dışında yok. Böyle olunca bizim girişimcimiz, bizim yatırımcımız istenilen performansı ortaya koyabiliyor mu, rekabet piyasasının içerisinde yer alabiliyor mu? Alamadığı gibi üretim yapabiliyor mu?”
“Bir ülkenin kalkınması üretim, üretim, üretimdir” diyen Erdoğan, “Üretim durduğu anda çarklar işlemediği anda her şey durur. Finans kuruluşlarının işi ne? Bu üretim çarkını döndürmektir. Şunu bileceğiz ki, tabi ki finans kuruluşlarına ihtiyacımız var. Tabii ki onlarsız bir ekonomi düşünemeyiz. Ama şunu da bilmemiz lazım, finans kuruluşlarının ayakta kalışı da özellikle bizim reel ekonominin, yatırımcının güçlü olmasına bağlıdır. Onların ayakta kalışına bağlıdır. Biz o tulumbaya suyu koymamız lazım ki tulumbadan su gelsin. Tulumbadan su gelmediği zaman susuz kalırsın” şeklinde konuştu.
Faiz meselesine bakışını defalarca paylaştığını anlatan Erdoğan, en son dün Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu Genel Kurulunda görüşlerini tekraren ifade ettiğini belirtti. Erdoğan, “İşte buradan hemen şöyle gazı alan bastırıp gidiyor. Önüne gelen bakıyorsun zam üstüne zam yapıyor. Faizle ilişkisi olsun olmasın o fırsatı yakalıyor ya oradan giriyor. Onun için burada özellikle de Hazine ve Maliye Bakanlığımızın tüm birimleriyle bu kontrol mekanizmalarını çok iyi çalıştırması lazım. İlgili bakanlıklarımızın bu konuda bunu çok iyi çalıştırması lazım. Bu suistimalleri yapanlara da gereken dersi vermemiz lazım .Yeter ki enflasyonu, döviz kurunu ve piyasa faizlerini kontrol altına alabileceğimiz bir iklime kavuşabilelim. Gelişmeleri takip ediyoruz, bekleyip göreceğiz” açıklamasında bulundu. İHA