Taşlarda Saklı Binlerce Yıllık Hikâye

Abone Ol

Diyarbakır’a ilk kez gelen biri, surların önünde mutlaka durur. Çünkü o taşlar sadece taştan ibaret değildir; her biri bin yıllık bir nefes taşır. Bir duvar değil, bir şehir hafızasıdır aslında.

Diyarbakır surları, insana kendini küçük ama bir o kadar da anlamlı hissettirir. Çünkü o kadar çok şey görmüşlerdir ki... Savaşlar, sevdalar, vedalar, çocuk sesleri, ezanlar, davullar... Hepsi bu taşların arasında yankılanmıştır. Her bir izi, bu şehrin yaşadığı bir duygunun izidir aslında.

Ben surların gölgesine her oturduğumda, sanki biri sessizce anlatmaya başlar:

“Ben bu şehrin kalbiydim” der.

“Beni korudukça siz yaşadınız.”

Bir de akşamüstleri vardır ya… Güneş, surların üzerinden çekilirken şehre turuncu bir huzur yayılır. O an Diyarbakır başka bir renge bürünür. İnsan ister istemez durur, susar, sadece bakar. Çünkü o an, tarih nefes alır.

Ama bazen içim sızlar. Çünkü bu kadar kıymetli bir mirasın, modernliğin gölgesinde unutulduğunu görmek acıtır insanı. Fotoğraf çekip geçiyoruz, ama hikâyelerini dinlemiyoruz.

Oysa surlar hâlâ aynı yerde; sessiz ama dimdik.

Bize düşen, onları korumak değil sadece — anlamak da.

Diyarbakır surları, UNESCO mirasıdır evet, ama aslında bizim içsel mirasımızdır. Çünkü bir şehir, taşlarıyla değil; taşlarının anlattıklarıyla yaşar.

Ve her ne kadar zaman değişse de, Diyarbakır surları hep aynı şeyi söyler:

“Ben buradayım. Yeter ki sen de biraz dur, hisset, hatırla.