DİYARBAKIR

Diyarbakır'ın Fethi coşkuyla kutlandı

Diyarbakır’ın fethinin 1386’ncı yılı, tarihi Kurşunlu Camii'nde unutulmaz bir programla kutlandı.

özDİYARBAKIR - Diyarbakır’ın fethinin 1386’ncı yıldönümü münasebetiyle Davet ve Gençlik Hareketi ile Sahabe Der tarafından düzenlenen Diyarbakır'ın Fethi Programı büyük bir katılımla gerçekleşti.

Diyarbakır'ın İslam orduları tarafından fethedilmesinin 1386'ncı yıldönümü nedeniyle Davet ve Gençlik Hareketi ile Sahabe Der tarafından Diyarbakır'ın Fethi Programı düzenlendi.

Tarihi Sur ilçesinde bulunan Kurşunlu Camii yerleşkesinde düzenlenen programda, fetih ruhu yeniden canlandırılırken, Diyarbakır'ın fethinin İslam tarihindeki önemine vurgu yapıldı.

Cebrail Dedeoğlu'nun Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programda, günün anlam ve önemine binaen Peygamber Sevdalıları Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Çelik, bir konuşma gerçekleştirdi.

Konuşmasında Diyarbakır’ın fethinin İslam tarihi açısından önemine değinen Çelik, İslam'da fethin ihya etmek, imar etmek için olduğuna vurgu yaparak, "İslam'da fetih, bir yeri işgal etmek, oranın maddi kaynaklarını sömürmek için değildir. Bunun en güzel örneğini Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Mekke'nin fethinde bütün Müslümanlara göstermiştir. Yıllarca kendilerine işkence eden, en yakın arkadaşlarını şehit eden Mekke müşriklerini alt edip Mekke'yi feth ettiği zaman rivayet edilir ki Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, bineğinin üzerinde başını öne eğmiş, mübarek sakalları bineğinin eyerine değecek şekilde büyük bir mütevazilik ile Mekke'ye girmiş, Allahu Teala'ya hamd-u senalar etmiş ve O'nu tesbih etmişti. Bu öğretiyi Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamdan alan onun yüce arkadaşları ashab-ı kiram da, Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer döneminde İran'ın, Pers İmparatorluğu'nu, Şam bölgesini ve Cezire yani Kürdistan Bölgesi'ni fethederek, buraları ihya ettiler. Ölü kalpleri dirilttiler. İnsanları zalim ve zorba hükümdarların elinden kurtardılar." diye belirtti.

Ashab-ı Kiram'ın dönemin zorlu şartlarına rağmen Medine'den Diyarbakır'a, Urfa'ya, Cizre'ye Hakkâri'ye, Hatay'a, Maraş'a kadar at ve deve sırtında ya da yaya olarak geldiklerini ifade eden Çelik, "Onlar bir davaya inanmıştılar. Onlar bir amaca hizmet ediyordular. Onlar iman davasına hizmet ediyordular. Bu yüzden onlar için hiçbir engel söz konusu değildi. Burayı fethe gelen ashabın büyük çoğunluğu, aile ve iş-güç sahibi insanlardı. Ama mesele İlayi Kelimetullah olunca ailesini iş yerlerini, dükkânlarını hepsini kapatıp geldiler. Hem de bin bir türlü zahmetle, sıkıntıyla, açlıkla geldiler. 5 aylık bir kuşatmanın neticesinde Rabbimiz onlara fethi müyesser kıldı." dedi.

"Sahabede gördüğümüz direnişi bugün Gazze ehlinde görüyoruz"

"Davası İslam olan, İslam'dan başka hiçbir davayı kendine dert edinmeyen insanlara Allah er ya da geç zafer nasip etmiştir." ifadeleriyle sözlerine devam eden Çelik, "Sahabede gördüğümüz direnişi, imanı, mukavemeti, sabır ve tahammülü bugün bir avuç olmalarına rağmen bütün dünya müstekbirlerine karşı kahramanca savaşan, mücadele eden Gazze ehlinde görüyoruz. Onlar dünyasını Allah'a sattılar. Onlar; nefsini, kanını, canını her şeyini Allah'a sattılar. O bir avuç insan, tıpkı Diyarbakır'ı fetheden bir avuç sahabe gibi, Şam bölgesini fetheden bir avuç sahabe gibi, Bedir'de zafer kazanan bir avuç sahabe gibi… Bugün siyonist terör rejimi ve destekçileri ABD ve diğer Avrupa ülkeleri bütün silahlarına rağmen, bütün algı ve manipülasyonlarına rağmen bir avuç iman ordusuyla baş edemiyor." şeklinde konuştu.

"Bir yeri fethetmek bazen kolay olabilir ama önemli olan fetih ülküsü üzerinde orayı muhafaza etmektir"

Çelik, sözlerine şu ifadelerle devam etti: "Bir yeri fethetmek bazen kolay olabilir ama önemli olan fetih ülküsü üzerinde orayı muhafaza etmektir. Bizler Müslümanlar olarak fethin bir ihya hareketi olduğuna inancımız tam ise ehl-i küfür, Hristiyanlar ve Yahudilerde kaybettikleri toprakları geri almak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Onlar da davasından asla vazgeçmemiştir. Ama her zaman kendileri birebir Müslümanlarla İslam coğrafyasıyla baş edememişler. Sürekli içeriden hain ve kendini satmış insanlarla birlikte kaybettiği toprakları geri almanın hesabını ve kitabını yapmışlar. Tarih boyunca bu böyle olmuştur. Selahaddin-i Eyyubi'den sonra, Fatih Sultan Mehmet'ten sonra İstanbul'u, Kudüs'ü, Diyarbakır ve diğer Anadolu coğrafyasını almak için sürekli içerideki hainlerden istifade etmişlerdir. Sürekli nefsini şeytana satan, kendi topraklarına ihanet içerisinde olan insanlar her daim onlara destek vermiştir."