DİYARBAKIR HABER- Diyarbakırlı hukukçu ve araştırmacı Av. Recep Kandemir, gündemin en çok tartışılan konularından biri olan “çözüm süreci”ni Öz Diyarbakır Gazetesi’ne değerlendirdi. Kandemir, Kürt meselesinin yüz yılı aşan tarihine dikkat çekerek, bugünkü tartışmaların yeni başlamadığını, 2005 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kürt sorunu benim sorunumdur” sözleriyle yeni bir sayfanın açıldığını vurguladı.

“Kürt meselesi yüz yıllık bir sorundur”

Kürt meselesinin bir “yüz yıllık sorun” olduğunu belirten Kandemir, çözümün kısa vadede değil uzun vadeli, çok boyutlu bir yaklaşımla mümkün olabileceğini söyledi.

“Süreç 2005’te başladı”

Kandemir, sürecin yalnızca birkaç ay önce başlamadığını vurgulayarak, “Aslında bu, uzun yıllar önce başladı. 2005 yılında dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın, ‘Kürt sorunu benim sorunumdur’ çıkışıyla devletin resmi inkar ve asimilasyon anlayışı reddedildi. O gün yeni bir sayfa açıldı” dedi. 2009-2010 yıllarındaki girişimlerin yarım kaldığını hatırlatan Kandemir, esas olarak 2011’den 2015’e kadar üç evre halinde yürüyen bir çözüm süreci yaşandığını, bugün ise “dördüncü evrenin” sürdüğünü belirtti.

“Devlet kendi yol haritasını çizer”

Kandemir, çözüm sürecinde farklı kesimlerin görüşünün alınmasının kıymetli olduğunu ancak devletin tüm rızaları tek tek almak gibi bir zorunluluğu olmadığını ifade ederek şunları söyledi: “Cumhuriyetin kuruluşunda kimseye Kürtler inkar edilsin mi diye sorulmadı. Devlet aygıtı doğru bulduğu yol haritasını çıkarır ve topluma izah eder. Bugün de yapılan budur.”

“DEM’in yaklaşımı daha makul”

DEM’in geçmişte terörle ilişkilendirilerek kapatıldığını ve bu nedenle ağır suçlamalara maruz kaldığını hatırlatan Kandemir, partinin toplumsal tabanının yok sayılamayacağını vurguladı. Son dönemde DEM Parti’nin daha sağduyulu bir tutum sergilediğini belirten Kandemir, “2015’e kıyasla daha makul bir yaklaşım var. Diyarbakır Belediyesi’ne kayyum atandığında ciddi protestolar olmadı. DEM, süreci zora sokmamak adına sağduyulu davrandı” dedi.

“Silah bırakma konusunda samimiyet var”

Örgütün silah bırakma konusunda samimi olduğunu düşündüğünü belirten Kandemir, “90’lardan bu yana silahlı mücadelenin bir zemin bulmadığı ortada. Bugün güçlü bir devlet iradesi var. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin de bu süreçte rol alması, milliyetçi kesimlerin konsolide edilmesi açısından önemli” ifadelerini kullandı.

Recep Kandemir1

“Uluslararası boyut göz ardı edilemez”

Kürt sorununun yalnızca Türkiye içi bir mesele olmadığını söyleyen Kandemir, uluslararası boyutuna dikkat çekti: “Kürtler Türkiye, Irak, İran ve Suriye’ye dağılmış durumda. Bu nedenle mesele uluslararasıdır. Sykes-Picot ile çizilen sınırlar ne Kürtlerin ne Türklerin tercihiydi. Doğal ve gönül sınırlarını esas almak gerekir.”

“Yeni anayasa şart”

Kandemir, sürecin başarıya ulaşabilmesi için yeni bir anayasanın zorunlu olduğunu vurguladı. 12 Eylül Anayasası’nın hâlâ yürürlükte olduğunu hatırlatan Kandemir, “Özellikle vatandaşlık tanımı ve anadil eğitimiyle ilgili 42’nci madde mutlaka gözden geçirilmeli. İnsanların aidiyet hissini güçlendirecek düzenlemelere ihtiyaç var” dedi.

“Devlet samimiyetini hissettirmeli”

Kandemir, devletin geçmiş reflekslerini terk ettiğini hissettirmesi gerektiğini, aksi halde özellikle gençler arasında şüphelerin devam edeceğini belirtti. “Hissettirdiği takdirde hiçbir problem kalmaz. Kürtler ve Türkler birlikte daha güçlü olur, dış müdahalelerin de önü kapanır” diye konuştu.

“Adil bir çözüm hepimizin ihtiyacı”

Ulusalcı yaklaşımların çözüm getirmeyeceğini ifade eden Kandemir, “Türk, Kürt, Arap, Fars; ulusalcılığın her türü sıkıntılıdır. Çözüm adil bir anayasa, adil bir hukuk ve adil bir temsil düzeniyle mümkün olur. Biz dilimizi seçmedik, Cenabı Hak bizi böyle yarattı. Dolayısıyla ayrımcılık da kayırma da olamaz” ifadelerini kullandı.

“Dördüncü evre inşallah son evre olur”

Kandemir, sürecin dördüncü evresinin yaşandığını belirterek, “Bu sürecin olumlu şekilde tamamlanmasını canı gönülden diliyorum. İnşallah bu dördüncü evre, sürecin son evresi olur ve kalıcı bir barışa kavuşuruz” dedi.

İşte o röportaj!

İşte, Kandemir ile yapılan çarpıcı röportajın detayı;

Sayın Kandemir, gündemde olan bu süreci nasıl okumalıyız? Sizce bu süreç gerçekten iki ay önce mi başladı?

“Hayır, bu süreci iki ay önce başlatmak doğru değil. Bana göre 2005 yılında, dönemin başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kürt sorunu benim sorunumdur” çıkışıyla yeni bir sayfa açıldı. O güne kadar devletin resmi görüşü inkâr ve asimilasyondu. Erdoğan’ın bu sözleriyle ilk defa resmi ağızdan bu anlayış reddedildi. Dolayısıyla başlangıcı en az 20 yıl öncesine götürmek lazım”

Peki bu süreci nasıl dönemlere ayırabiliriz?

“2005 ile başlayan süreç, 2009-2010’da bir ivme kazandı ama kısa sürdü. Asıl önemli dönem 2011’den 2015’e kadar devam eden üç evrelik süreçtir. Şimdi ise dördüncü evresini yaşıyoruz. Bu tip meseleler kolay çözülmez; güvenlik, siyaset, ekonomi, uluslararası ilişkiler, toplumsal boyutları var. Yüz yıllık bir mesele olduğu için inişli çıkışlı bir seyir normaldir”

Diyarbakır’da hastanelerde antibiyotik skandalı!
Diyarbakır’da hastanelerde antibiyotik skandalı!
İçeriği Görüntüle

Mecliste kurulan komisyonların her kesimi dinlemesi gerektiğini düşünüyor musunuz?

“Elbette farklı kesimlerin görüşlerinin alınması önemlidir. Ama işi romantize etmeye de gerek yok. Cumhuriyet kurulduğunda “Kürtleri inkâr edelim mi etmeyelim mi?” diye halka sorulmadı. Devlet aygıtı kendi yol haritasını çizer, siyasi olarak da topluma anlatır. Bugün yapılan da budur”

Bu sürecin başlamasında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısı etkili oldu deniyor. Katılır mısınız?

“Evet, resmi bir görevi olmamasına rağmen Sayın Bahçeli’nin Ekim ayındaki çağrısı süreci tetikledi. Bahçeli’nin etkinliği ve ağırlığı var. Bu süreç, tüm halka tek tek sorularak değil, mecliste temsil edilen partilerin desteğiyle yürütülüyor. CHP’nin de katılımıyla komisyon genişledi. İYİ Parti ve Zafer Partisi dışında büyük bir ekseriyet temsil ediliyor. Bu da yeterlidir”

DEM Parti’nin bu süreçteki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

“DEM Parti öteden beri “Kürtlerin siyasi ayağı” olarak suçlandı, birçok kez kapatıldı, yöneticileri cezalandırıldı. Ancak DEM Parti’nin tabanı ile örgütün sosyolojik tabanı aynı zemindir. Bunu yok saymak mümkün değil. Bugünkü DEM Parti’nin yaklaşımı bana göre 2015’lere kıyasla çok daha makul ve sağduyulu. Mesela Van Belediyesi’ne kayyum atandığında büyük protestolar yapılmadı. DEM Parti bu süreci riske atmamak için doğru bir tutum sergiledi”

Örgütün silah bırakması konusundaki samimiyetine inanıyor musunuz?

“Evet, inanıyorum. 90’lardan beri örgüt içerisinde silahlı mücadelenin sona ermesi gerektiğine dair bir bilinç vardı. Fakat muhatap sorunu vardı. Bugün güçlü bir devlet iradesi var, hükümet var, ayrıca MHP lideri Bahçeli’nin milliyetçi kesimleri konsolide etme gücü var. Yani artık muhatap sorunu yok. Bu nedenle silah bırakma konusunda samimiyet olduğuna inanıyorum”

Eğer bu süreç başarıyla sonuçlanırsa, bölgeye nasıl bir etkisi olur?

“Bu mesele sadece Türkiye’nin değil, uluslararası boyutu olan bir sorundur. Kürtler dört ülkeye bölünmüş durumda. Sykes-Picot ile çizilen sınırlar ne Kürtlerin ne Türklerin iradesiyle oluştu. Aileler, akrabalar hâlâ birbirinden kopmuş değil. Dolayısıyla Türkiye’nin de bölgesel ve uluslararası dinamikleri dikkate alarak hareket etmesi gerekiyor. Eğer süreç olumlu sonuçlanırsa, bölgede hem Kürtlerin hem Türklerin kardeşlik temelinde birlikteliği güçlenecektir”

Sizce yeni anayasa bu sürecin bir parçası olmalı mı?

“Kesinlikle. 12 Eylül Anayasası hâlâ yürürlükte, yapılan değişikliklere rağmen darbe ruhunu koruyor. Yeni anayasada özellikle vatandaşlık maddesi ile anadil eğitimini sınırlayan 42. madde gözden geçirilmeli. Eğer inkar ve asimilasyon kalkarsa, demokratik cumhuriyet anlayışıyla herkesin eşit haklara sahip olduğu bir düzen kurulursa, beraber yaşamamızı engelleyen hiçbir neden kalmaz”

Ulusalcılık ve etnik kimlik tartışmalarına bakış açınız nedir?

“Ulusalcılık her yerde sıkıntılıdır; Türk, Kürt, Arap veya Fars ulusalcılığı fark etmez. Bizim ihtiyacımız olan şey adil bir hukuk düzeni ve aidiyet hissini güçlendiren bir anayasa. İnsanlar etnik kimliklerini seçmezler; bu Allah’ın takdiridir. Dolayısıyla ayrımcılık da, kayırma da kabul edilemez”

Son olarak, bu sürecin geleceği konusunda umutlu musunuz?

“Evet, umutluyum. Şu anda dördüncü evresini yaşıyoruz ve inşallah bu son evre olur. Önemli olan, hissettirmek. Kürtler de Türkler de eşit haklara sahip olduklarını hissettiklerinde sorunlar çok daha rahat çözülür. Hükümet bu noktada en büyük sorumluluğu taşıyor. Ben bu sürecin olumlu sonuçlanacağına inanıyor ve herkes için hayırlı olmasını diliyorum”

Muhabir: MEHMET SAİT BAYRAM