DİYARBAKIR HABER- Diyarbakır Karpuzu, yalnızca büyüklüğüyle değil, arkasında taşıdığı tarih ve kültürel mirasla da dikkat çekiyor. Bugün Diyarbakır ile özdeşleşmiş olan bu meyvenin kökeni, yaklaşık 5 bin yıl öncesine, Doğu Afrika’ya kadar uzanıyor. İlk dönemlerde yabani halde yetişen karpuz, Mısırlılar sayesinde önce Ortadoğu’ya, ardından dünyanın dört bir yanına yayıldı.
Afrika’da karpuz, uzun yıllar boyunca bir besin maddesinden çok su taşıma aracı olarak kullanıldı. Eski dönem karpuzları, günümüzde bildiğimiz tatlı ve sulu yapıya sahip değildi. Zamanla yapılan ıslah çalışmaları ve coğrafi koşullar, karpuzu bugünkü formuna taşıdı. Diyarbakır’ın iklimi, toprak yapısı ve Dicle Havzası, karpuzun bu topraklarda bambaşka bir kimlik kazanmasını sağladı.
Dünyadaki pek çok karpuz türü 5–10 kilogram ağırlığında olurken, Diyarbakır Karpuzu 20–25 kilogram, bazı örneklerde ise 40–45 kilograma kadar ulaşabiliyor. Bu sıra dışı büyüklük, karpuzun geçmişte develerle taşındığına dair anlatıları da beraberinde getirdi. Halk arasında anlatılan bu hikâyeler, Diyarbakır Karpuzu’nun efsanevi yönünü güçlendirdi.

Yine büyüklüğünden dolayı Diyarbakır Karpuzu’nun bıçakla değil kılıçla kesildiği anlatılır. Bu anlatı, zamanla kültürel bir ritüele dönüştü ve Diyarbakır’da düzenlenen Karpuz Festivallerinin simgesel öğelerinden biri haline geldi. Festivallerde sergilenen dev karpuzlar, hem yerli hem yabancı ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.
Dünya genelinde yaklaşık 1.200 karpuz çeşidi bulunuyor. Domatesten sonra dünyada en çok üretilen ikinci meyve olan karpuzun en büyük üreticisi ise Çin. Buna karşın Diyarbakır Karpuzu, günümüzde yaygın bir tüketim ürünü olmaktan ziyade kültürel ve turistik bir değer olarak üretiliyor. Günlük sofralarda yer bulmaktan çok, şehrin tanıtımında ve hafızasında yaşayan bir simge olarak varlığını sürdürüyor.
Bugün Diyarbakır Karpuzu, yalnızca bir tarım ürünü değil; Diyarbakır’ın kimliğini, hafızasını ve kültürel sürekliliğini temsil eden bir miras olarak kabul ediliyor. Her dev karpuz, geçmişten bugüne uzanan bu hikâyenin sessiz ama görkemli bir tanığı olarak toprakla buluşuyor.




