Görür, bilimsel veriler ışığında yapılan araştırmaların, İstanbul ve çevresi için büyük bir riskin artık kapıda olduğunu açıkça ortaya koyduğunu söyledi. “Bu işin şakası yok. Marmara kırılmak zorunda. Kendimizi kandırmayalım” sözleriyle toplumun bilinçlenmesi gerektiğini vurguladı.

“Marmara Denizi’nde Büyük Deprem Kesinlikle Olacak”
Prof. Dr. Görür’ün üzerinde önemle durduğu temel konu, Marmara Denizi’nde büyük bir depremin kaçınılmaz olduğuydu. Bu depremin sadece bir olasılık değil, jeolojik süreçlerin doğal bir sonucu olduğunu ifade eden Görür, “Günün birinde bu deprem kesinlikle olacak. Bu artık bir varsayım değil, bilimsel bir gerçekliktir” dedi.

Geçmişte yaşanan depremlerin, bu büyük depremi tetikleme ihtimalini artırdığını belirten Görür, bölgedeki stres birikiminin daha da yoğunlaştığını söyledi. Özellikle Kumburgaz Fayı'nda hâlâ kırılmamış 40-50 kilometrelik bir segmentin olduğunu hatırlatarak, bu segmentin potansiyel bir risk unsuru taşıdığını vurguladı.

“Bilimsel Görüş, Yorum Değil, Araştırmayla Desteklenir”
Deprem konusunda kamuoyunda dolaşan bilgi kirliliğine de dikkat çeken Görür, her bireyin fikir beyan etmesinin bilimsel görüş anlamına gelmediğini söyledi. “Sokakta herhangi birine sorsanız, depremle ilgili 15 farklı yorum çıkar. Ama bu yorumlar bilimsel görüş değildir. Bilimde bir görüş ortaya koymak için araştırma yapmak gerekir” dedi.

Bilimsel görüşlerin arkasında veri, yöntem ve analiz olduğunu belirten Görür, deprem araştırmalarında kullanılan verilerin nasıl toplandığı, hangi yöntemlerle analiz edildiği ve sonuca nasıl ulaşıldığının şeffaf bir şekilde belirtilmesi gerektiğini söyledi. “Bilim, kişisel düşüncelerden değil, somut ve ölçülebilir verilere dayalı çalışmalarla ilerler” dedi.

“Kendimizi Aldatmayalım, Gerçeklerle Yüzleşelim”
Prof. Dr. Görür’ün açıklamalarında en dikkat çeken cümlelerden biri ise, “Kendimizi aldatmayalım. İnsanım ölmesin istiyorum. Bilimsel doğruları söylemek zorundayız” ifadesi oldu. Görür, bu cümlesiyle sadece bilim insanlarının değil, toplumun da gerçeklerle yüzleşmesi ve bu doğrultuda önlemler alması gerektiğini savundu.

Deprem riskine karşı hazırlıklı olmak, sadece devletten ya da bilim insanlarından beklenen bir görev değil. Yerel yönetimlerden bireylere kadar herkesin bilinçli ve organize olması gerektiğine işaret eden Görür, yapı stokunun yenilenmesi, kentsel dönüşümün bilimsellik temelinde yürütülmesi ve afet bilincinin toplum genelinde yaygınlaştırılması gerektiğini vurguladı.

“Depremi Önleyemeyiz Ama Zararlarını Azaltabiliriz”
Prof. Dr. Naci Görür’ün de defalarca belirttiği gibi, bir depremin ne zaman olacağını kesin olarak öngörmek mümkün değil. Ancak nerede, ne büyüklükte olabileceği hakkında oldukça net bilimsel öngörülerde bulunmak mümkün. İşte bu öngörüler, doğru politikalarla birleştirildiğinde olası bir depremin yıkıcı etkileri en aza indirilebilir.

Türkiye’nin, özellikle de Marmara Bölgesi’nin birinci derecede deprem kuşağında bulunduğu gerçeği artık toplumun her kesimi tarafından kabul edilmeli. Bilim insanlarının uyarılarına kulak vermek, bu konuda eğitimler almak ve yaşam alanlarını güvenli hale getirmek, bireysel ve toplumsal bir sorumluluk haline gelmeli.