28 Ocak’ta geçirdiği kalp kapağı ameliyatı sonrası uzun süre kamuoyunun karşısına çıkmayan Bahçeli, ilk kez 4 Nisan’da Alparslan Türkeş için düzenlenen anma töreninde ortaya çıktı. Ancak bu "ortaya çıkış", sadece fiziksel bir varlıktı. Ne orada ne de sonrasında kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Ardından MHP Genel Merkezi’nin hemen yakınındaki bir açılışa katıldı. Beklenen konuşma yine gelmedi. 99 gün sonra TBMM'ye dönüşü, Sırrı Süreyya Önder için verilen taziye mesajıyla sınırlı kaldı. Basının sorularına yanıt vermeyen Bahçeli, sadece "orada bulunarak" mesaj verdi. En dikkat çekici temas ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’la 117 gün sonra gerçekleşen görüşmeydi. Yaklaşık 35 dakika süren buluşmadan da iki taraf sessizlikle ayrıldı.

Tüm bu gelişmelerin ardından Can Ataklı, köşe yazısında oldukça çarpıcı bir soru yöneltti:

“Bahçeli’yi görüyoruz ama duyamıyoruz. Erdoğan’ı kapıda karşılayan, Meclis’e giden, Türkeş’in kabrine uğrayan Bahçeli’nin neden sadece yüzünü görüyoruz, sesini hiç duymuyoruz?”

Ataklı’nın bu sorusu, son dönemde kamuoyunda sıkça sorulan bir başka tartışmanın da fitilini ateşliyor: Devlet Bahçeli sağlık sorunları nedeniyle mi sessizliğini koruyor, yoksa bu stratejik bir suskunluk mu?

Ankara kulislerinde bu durum üzerine çeşitli senaryolar konuşuluyor. Kimi yorumcular Bahçeli’nin sağlık sorunlarının düşündüğünden daha ciddi olduğunu iddia ederken, kimileri ise MHP’nin "gölge liderlik" stratejisiyle süreci yönettiğini savunuyor.

Bahçeli’nin suskunluğu, sadece konuşulmayan sözlerin değil, aynı zamanda siyaset sahnesinde değişen güç dengelerinin de sembolü olabilir. Zira Türkiye siyaseti, Bahçeli’nin ani çıkışlarına, sert açıklamalarına ve özellikle kriz anlarındaki belirleyici tutumuna alışık.

Peki, bu derin sessizlik neyin işareti? Zamanla Bahçeli yeniden yüksek perdeden konuşmaya başlayacak mı, yoksa bu sessizlik kalıcı mı olacak? Kamuoyu ve siyasi gözlemciler, bu sorulara yanıt aramaya devam ediyor.