DİYARBAKIR HABER - Türkiye’nin uzun yıllardır tartıştığı ve çözüm arayışında olduğu Kürt meselesi, 11 aydır devam eden “Terörsüz Türkiye” süreci ile yeni bir evreye girdi. Silahların bırakılması ve örgütün feshi kararı, sadece güvenlik boyutuyla değil, demokratikleşme ve toplumsal barış açısından da önemli bir dönüm noktası olarak görülüyor.
Bu sürecin bölgedeki yansımalarını değerlendiren Diyarbakır Barosu Başkanı Abdülkadir Güleç, tarihi bir fırsatın kapıda olduğunu belirterek barışın sadece “eve dönüş yasası” ile sınırlı kalmaması gerektiğinin altını çizdi. Güleç’e göre; yeni bir anayasa, güçlü bir demokratikleşme adımı, yargı bağımsızlığının sağlanması ve AİHM kararlarının eksiksiz uygulanması kalıcı çözümün olmazsa olmaz koşulları arasında yer alıyor.
Röportajımızda Güleç, geçmişteki çözüm girişimlerinden farkları, sürecin Rojava politikalarıyla bağlantısını ve kalıcı barış için atılması gereken adımları tüm açıklığıyla paylaştı.
Sayın Başkan, Diyarbakır Barosu olarak süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz Diyarbakır Barosu olarak bu süreci çok önemsiyoruz. Sayın Bahçeli’nin açıklamasıyla birlikte süreç belli bir noktaya geldi. 11 Temmuz’da Süleymaniye’de, birçok sivil toplum temsilcisinin ve bizim de gözlemci olarak katıldığımız bir törende örgüt silahlarını yaktı ve silahlı mücadeleyi bıraktığını ilan etti. Bu, 45 yıldır süren çatışmalı dönemin sona ermesi bakımından çok önemli bir gelişmeydi. Şiddetin Kürt meselesinden izole edilmesi, siyasetin önünü açtı.
Meclis’te kurulan komisyonu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Komisyonun kurulması başlı başına çok önemliydi. Her ne kadar sadece “eve dönüş yasası” için kurulmuş gibi görünse de farklı siyasi partiler, önceki Meclis başkanları, sivil toplum temsilcileri dinlendi. Biz de görüşlerimizi sunduk. Komisyonun sadece eve dönüşü değil, aynı zamanda uzlaştırıcı bir mutfak gibi çalışmasını önerdik. Çünkü Kürt meselesi PKK ile başlamadı, PKK’nın silah bırakmasıyla da bitmeyecek. Bu sorun çözülmediği takdirde Türkiye’nin demokrasisinden ekonomisine kadar birçok alanı etkilemeye devam edecek.
Sizce bu süreç önceki çözüm sürecinden nasıl farklı?
2011’de Oslo görüşmeleriyle başlayan ve Dolmabahçe Mutabakatı ile biten sürecin aksine, bu kez önce örgüt silah bıraktı ve kendini feshetti. Dünyada da Türkiye’de de benzeri olmayan bir durum bu. Yani önce şiddet sona erdi, sonra diyalog başladı. Ayrıca bu kez devletin bütün kurumları sürecin içinde. Milliyetçi Hareket Partisi ve CHP de komisyonun bir parçası oldu. Toplumsal mutabakat daha güçlü.
Bundan sonraki adımlar ne olmalı?
Süreci “önce bu bitsin, sonra diğer talepleri konuşuruz” mantığıyla yürütmek doğru değil. Silahların bırakılmasıyla birlikte demokratikleşme adımlarının da atılması gerekir. Yeni bir anayasa, ana dilde eğitim hakkı, kamusal alanda dil özgürlüğü gibi düzenlemeler yapılmalı. Yargının bağımsızlığı, hasta mahkûmların durumu, infaz eşitsizlikleri gibi sorunların da çözülmesi lazım. Aksi halde Kürt meselesi kalıcı olarak çözülmez.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Konseyi kararlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarını hızlıca uygulaması gerekir. Sayın Demirtaş’ın hâlâ cezaevinde olması, hasta mahkûmların tahliye edilmemesi büyük bir sorun. Bu yapısal sorunlar çözülmeden demokratikleşmeden söz edemeyiz.
Rojava konusundaki görüşünüz nedir?
2013 sürecinin bozulmasının sebeplerinden biri Rojava’ydı. Türkiye, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile kurduğu ilişkileri Suriye Kürtleriyle de kurmalı. Kürtlerin demokratik haklarını kazanması Türkiye için tehdit değil, güçlenme anlamına gelir. Türkiye bunu doğru analiz ederse hem dış politikası hem de iç barışı açısından büyük bir kazanç sağlar.
Son olarak sürecin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Bu süreç doğru yürütülürse, sadece PKK’nın tasfiyesiyle sınırlı kalmaz; Türkiye’nin demokratikleşmesine de kapı aralar. Yeni bir anayasa, toplumun bütün kesimlerini kapsayan bir sözleşme olursa hem Kürt meselesi hem de birçok yapısal sorun barışçıl ve demokratik yollarla çözülebilir.
Abdülkadir Güleç’in mesajı net: “Silahların susması tarihi bir fırsat. Ama kalıcı çözüm için demokratikleşme, yeni anayasa ve toplumsal uzlaşma şart.”