DİYARBAKIR HABER- Türkiye, bir yandan yıllardır kanayan bir yara hâline gelen “terör” meselesinde yeni bir sayfa açmaya çalışıyor, diğer yandan Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler ülke kamuoyunun vicdanını derinden etkiliyor.

Bu iki konunun —iç barış ve küresel adalet— kesiştiği yerde ise sivil toplumun ve inanç temelli yapılarının bakışı dikkat çekiyor. Biz de bu kapsamda, Diyarbakır’daki toplumsal meselelerde uzun yıllardır aktif rol üstlenen Özgür-Der Diyarbakır Şube Başkanı Mehmet Deniz ile bir araya geldik.

Hem Türkiye’nin “terörsüz bir gelecek” sürecini, hem Kürt meselesinin tarihsel köklerini hem de Gazze’de yaşanan trajediyi konuştuk.

Öncelikle Özgür-Der’in kuruluş felsefesinden başlayalım. Siz Diyarbakır Şube Başkanı olarak bu hareketi nasıl tanımlıyorsunuz?

Özgür-Der, aslında bir direniş hikâyesidir. 28 Şubat döneminin ağır baskı koşullarında doğdu. O yıllarda inancından dolayı eğitim hakkı elinden alınan, kamu kurumlarından dışlanan, toplumda ötekileştirilen insanlar vardı. Biz “Bu adaletsizliğe karşı sessiz kalmayacağız” dedik. 2003 yılında Diyarbakır’da şubemizi kurduk. O günden bu yana hem yerel hem de küresel meselelerde adaletin sesi olmaya çalışıyoruz. Kimi zaman Filistin için sokağa çıktık, kimi zaman Kürt meselesinde barışın dili olduk. Bizim durduğumuz yer belli: Mazlumun yanındayız, kim olursa olsun zalimin karşısındayız.

Türkiye’de son dönemde yeniden “Terörsüz Türkiye” ifadesi kamuoyunda sıkça konuşuluyor. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle şunu açıkça söyleyelim: Terörle mücadele elbette devletin meşru hakkıdır. Ancak terörün bitmesiyle barışın gelmesi aynı şey değildir. Eğer sadece silahlar susar ama adalet susarsa, o barış kalıcı olmaz. Kürt meselesi PKK ile başlamadı. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren yürütülen tekçi ulus inşası süreci, farklı kimlikleri yok saydı. “Hepiniz Türksünüz, hepiniz aynısınız” anlayışı, kültürel hafızayı ve toplumsal dengeyi zedeledi. Bugün hâlâ anadilde eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, kültürel temsiliyet gibi temel meselelerde samimi adımlar atılmazsa “terörsüz Türkiye” sadece bir sloganda kalır.

Sizce bu sürecin sağlıklı ilerlemesi için hangi adımlar atılmalı?

Birincisi, devletin zihniyet değişimine ihtiyacı var. “Ben veririm, sen alırsın” anlayışı artık işlemez. İkincisi, sivil toplum ve kanaat önderleri sürece dâhil edilmeli. Barışı sadece siyasetçiler değil, halkın vicdanı kurar. Üçüncüsü, Kürt meselesini sadece “güvenlik” başlığıyla değil, insan hakları, kimlik, adalet ekseninde ele almak gerekiyor. Bizim önerimiz net: Kardeşlik hukukuna dönelim. Kimse kimseye üstünlük taslamasın. Türk de, Kürt de, Arap da, bu ülkenin eşit onurlu vatandaşlarıdır.

Mehmet Deniz2

Diyarbakır bu tartışmaların merkezinde yer alan bir şehir. Kentin toplumsal nabzını nasıl görüyorsunuz?

Diyarbakır’da insanlar artık huzur istiyor. Gençler umutla iş, eğitim, sanat peşinde koşmak istiyor. Ancak bir yandan işsizlik, diğer yandan kimlik baskısı insanları yordu. Devlet kurumlarıyla halk arasındaki güven hâlâ zayıf. Biz yıllardır söylüyoruz: Diyarbakır’ı sadece güvenlik ekseninde okumak büyük bir hata olur. Bu şehir, barışın da kültürün de merkezidir. Eğer bu şehir kazanırsa Türkiye kazanır.

Siz “kardeşlik hukuku” vurgusunu sıkça yapıyorsunuz. Bu ifadeyle neyi kastediyorsunuz?

Kardeşlik hukuku, adaletin ta kendisidir. Biz aynı sofrada oturup aynı ezanı dinleyen insanlarız. Ama birileri 100 yıl boyunca bizi birbirimize yabancılaştırdı. Kardeşlik hukuku, birinin hakkı çiğnendiğinde “Bana ne” dememek demektir. Devletin de, toplumun da yeniden bu ahlaki zemine dönmesi gerekiyor. Yoksa barış, kâğıt üzerinde kalır.

Özgür-Der olarak “Terörsüz Türkiye” sürecine ilişkin bir etkinlik planladığınızı biliyoruz. Biraz bahseder misiniz?

Diyarbakır'da DMD hastası Minik Salih’in zamanla yarışı
Diyarbakır'da DMD hastası Minik Salih’in zamanla yarışı
İçeriği Görüntüle

Evet, önümüzdeki hafta Diyarbakır’da “Ortak Gelecek: Türkiye’de Kürtler, Kardeşlik ve Toplumsal Barış” başlıklı bir sempozyum düzenliyoruz. Akademisyenler, hukukçular, din âlimleri ve sivil toplum temsilcileri bir araya gelecek. Amacımız, eleştirmek değil; çözüm üretmek. Biz bu meseleye imanla, vicdanla bakıyoruz.

Gazze: İnsanlığın Vicdanı

Röportajın ikinci kısmında Ortadoğu’ya dönelim. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları bir yılı geride bıraktı. Sizce dünya bu sınavı nasıl veriyor?

Gazze bugün insanlığın vicdanıdır. O topraklarda 1948’den beri bir soykırım yaşanıyor ama dünya yeni fark etti. İsrail artık sadece Filistinlileri değil, insanlığın onurunu da öldürüyor. Ama bu kez tablo farklı. 7 Ekim’den sonra ortaya çıkan direniş, bütün ezberleri bozdu. Siyonist rejim ilk defa dünyada bu kadar yalnız kaldı.

İsrail yıllardır “güçlü devlet” imajıyla varlığını sürdürüyor. Sizce bu imaj artık kırıldı mı?

Kesinlikle. İsrail üç sahte dayanak üzerine kurulu bir devletti. Birincisi, antisemitizm kalkanı. “Bizi eleştiren Yahudi düşmanıdır” diyerek her türlü zulmü meşrulaştırdı. Ama artık dünya bu yalanı yemiyor. İkincisi, Demir Kubbe efsanesi. O kubbe, Gazze’den atılan kararlılıkla delindi. Üçüncüsü, Mossad’ın her şeyi bilen gücü. 7 Ekim’de gördük ki hiçbir istihbarat, halkın iradesinden daha güçlü değil.

Sizce bu süreç İslam dünyasında bir bilinç uyanışına yol açtı mı?

Evet, kesinlikle. Bu sadece bir coğrafyanın değil, bir ümmetin uyanışıdır. Ama ne yazık ki Arap dünyasındaki yöneticilerin çoğu kendi halklarından kopmuş durumda. İsrail’in saldırılarına sessiz kalmaları, koltuk korkusundan başka bir şey değil. Biz Diyarbakır’dan sesleniyoruz: Bu sessizlik zulme ortaktır.

Gazze konusunda Türkiye’nin tutumunu nasıl buluyorsunuz?

“Türkiye, devlet düzeyinde diplomatik dengeleri gözetiyor, ama halk düzeyinde inanılmaz bir sahiplenme var. Diyarbakır’da gençler her hafta Filistin için yürüyüş yapıyor. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar meydanlara iniyor. Bu coğrafyada adaletin sesi susmaz. Bizim halkımız vicdan sahibidir.

“Adalet olmadan Barış olmaz”

Son olarak, hem “Terörsüz Türkiye” hem de Gazze için ortak bir mesaj vermenizi istesek...

Adalet olmadan barış olmaz. Türkiye’de de, Gazze’de de aynı gerçek geçerli. Silahlar susabilir ama vicdan sustuğunda hiçbir şey değişmez. Bizim görevimiz, adaletle direnmektir. Kardeşliğe, dayanışmaya, merhamete sarılmadan ne Türkiye huzura kavuşur ne de Filistin özgürlüğe.

“Biz susmayacağız; adalet konuşacak.”

Özgür-Der Diyarbakır Şube Başkanı Mehmet Deniz, röportajı şu sözlerle tamamlıyor: “Biz hiçbir gücün gölgesinde değiliz. Mazlumun yanında olmayı, imanımızın gereği görüyoruz. Bu şehirde barış olacaksa, vicdanla olacak. Biz susmayacağız; adalet konuşacak.”

Muhabir: MEHMET SAİT BAYRAM