DİYARBAKIR HABER- Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır Şube Eş Başkanı Yıldız Ok Orak, Diyarbakır’daki sağlık sisteminin temel sorunlarını ve çözüm önerilerini anlattı. “Sağlığa erişim Diyarbakır’da büyük bir sorun haline geldi” diyen Orak, randevu sıkıntılarından hekim yetersizliğine, sağlıkta özelleştirme adımlarından ana dilde hizmet eksikliğine kadar birçok yapısal probleme dikkat çekti.

Diyarbakır’daki sağlık sistemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Diyarbakır’da şu an en temel sorun halkın sağlığa erişememesi. Bu, sadece birkaç branşla sınırlı değil; sistem genelinde bir çöküş yaşanıyor. Biz Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) olarak yalnızca çalışanların değil, halkın da sağlık hakkını savunuyoruz. Fakat geldiğimiz noktada, bu hak büyük ölçüde gasp edilmiş durumda. Hastanelerde randevu almak neredeyse imkânsız hale geldi. Özellikle bazı branşlarda –örneğin cildiye, göz, KBB, onkoloji gibi– vatandaşlar 3-4 ay sonrasına gün bulabiliyor. Bu durum, hem hastalar için hem de sağlık çalışanları için ciddi bir baskı oluşturuyor. Çünkü hasta, randevu bulamadığında öfkesini sağlık emekçisine yöneltiyor. Bu da şiddeti artırıyor.

Bu randevu sorununun temel nedeni nedir?

Aslında birkaç neden bir araya gelmiş durumda. Öncelikle hekim sayısı yetersiz. Diyarbakır büyük bir metropol; sadece kendi halkına değil, Mardin’den, Batman’dan, hatta Şanlıurfa ve Bingöl’den gelen hastalara da hizmet veriyor. Buna rağmen poliklinik sayısı sınırlı, doktor başına düşen hasta sayısı çok fazla. Üstelik son yıllarda birçok uzman hekim kamudan ayrılıp özel sektöre geçti. Çünkü kamuda çalışma koşulları ağır, ücret düşük, güvenlik riski yüksek. Yani sistem hem sağlık çalışanını hem de hastayı yoran bir yapıya dönüştü.

Üniversite hastanelerinde uygulanan ‘mesai dışı ücretli muayene’ sistemi de tartışılıyor. Sizin görüşünüz nedir?

Evet, Dicle Üniversitesi Hastanesi başta olmak üzere birçok yerde bu sistem devreye girdi. Eğer ücretsiz muayene olmak isterseniz 2-3 ay sonrasına randevu alabiliyorsunuz. Ama aynı doktora ücret ödeyerek muayene olmak isterseniz aynı gün sıra veriliyor. Bu açıkça sağlığın özelleştirilmesi anlamına geliyor. Çünkü halkın ücretsiz ulaşması gereken bir hizmet, parası olanla olmayan arasında ayrım yaratıyor. Bu uygulama Anayasa’nın “Sağlık hakkı eşitlik ilkesine dayanır” hükmüyle de çelişiyor. Kısacası, kamuda bile “paran varsa muayene olabilirsin” dönemine girdik.

Diyarbakır’a sağlık yatırımları yapıldığı söyleniyor. Bu tabloyu nasıl yorumluyorsunuz?

Yatırım var ama planlama eksik. Diyarbakır’ın nüfusu son yıllarda hızla arttı. Ayrıca bölge illerinden de hasta akışı var. Yeni hastane yapılması elbette önemli ama var olan kurumların güçlendirilmesi, personel sayısının artırılması çok daha elzem. Bir de şu var: yeni yapılan tesislerin birçoğu ulaşım açısından halktan kopuk. Örneğin şehir hastanesi... Bu hastane merkeze uzak bir bölgede inşa ediliyor. Eğer Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi ve Çocuk Hastanesi gibi merkezdeki kurumlar oraya taşınırsa, şehir merkezinde hiç hastane kalmayacak. Bu, yaşlılar, engelliler, çocuklu kadınlar için büyük bir erişim sorunu yaratır. Bizim talebimiz açık: Büyük dev kampüs hastaneler değil, her mahallede erişilebilir küçük ölçekli hastaneler.

Yıldız Ok Orak2

İlaca zam iddiaları Diyarbakır’da krize dönüştü: Eczanelerde ilaç bulunamıyor
İlaca zam iddiaları Diyarbakır’da krize dönüştü: Eczanelerde ilaç bulunamıyor
İçeriği Görüntüle

Sağlıkta özelleştirme sürecinin Diyarbakır’daki yansımaları nasıl?

Çok net söyleyeyim: Sağlık artık ticaret alanı haline geldi. Hastalar kamu hastanesinde randevu bulamayınca mecburen özel hastaneye yöneliyor. Bu da özel sektörü büyütüyor. Özel hastaneler sayıca artıyor ama halkın cebindeki para aynı değil. Yani sağlıkta gelir eşitsizliği derinleşiyor. Üstelik özel hastanelerle kamu hastaneleri arasındaki fark yalnızca ücret değil; aynı zamanda yaklaşım farkı. Kamu hastanelerinde sağlık emekçisi bir hastaya 5 dakika ayırabiliyor. Çünkü arkasında onlarca kişi bekliyor. Bu da hem hizmet kalitesini düşürüyor hem de sağlık çalışanını tükenmişliğe sürüklüyor.

Son dönemde “tasarruf tedbirleri” kapsamında sağlık personeli alımları da azaldı. Bu durum hizmeti nasıl etkiliyor?

Çok olumsuz etkiliyor. Sağlık hizmeti insan gücüne dayanır. Ne kadar modern bina yaparsanız yapın, eğer orada yeterli sayıda hemşire, doktor, teknisyen yoksa sistem işlemiyor. Tasarruf adı altında alımların durdurulması, aslında halkın sağlığı üzerinden tasarruf yapmaktır. Bugün birçok hastanede hemşire başına düşen hasta sayısı 40’ın üzerinde. Bu da hemşirenin hata yapma riskini artırıyor, hem de hastanın aldığı hizmetin kalitesini düşürüyor. Sağlık bir maliyet değil, yatırımdır. Bu anlayışın değişmesi gerekiyor.

Kadınların sağlık hizmetine erişimiyle ilgili çarpıcı verileriniz var. Bunu biraz açar mısınız?

Evet, biz sendika olarak geçen yıl Diyarbakır’ın kırsal bölgelerinde bir araştırma yaptık. Kadınların %70’i hayatında hiç kanser taramasından geçmemiş. Nedenini sorduğumuzda en yaygın yanıt “Hastaneye gidemiyorum, dil bilmiyorum, utanıyorum” oldu. Ana dilde sağlık hizmeti alamamak, bu bölgede çok ciddi bir engel. Kürtçe ya da Zazaki konuşan kadın, yanında Türkçe bilen biri olmadan muayene olamıyor. Bu durum, kadınların sağlık hakkını ellerinden alıyor. Biz SES olarak bu konuda farkındalık yaratmak için belediyeler ve muhtarlıklarla iş birliği yapıyoruz. Köylere gidip kadınlara ana dilde bilgilendirme yapıyoruz, ücretsiz tarama hizmetleri sunuyoruz.

İl Sağlık Müdürlüğü ile iletişiminiz nasıl? Talepleriniz dikkate alınıyor mu?

Biz sorunları raporlayıp düzenli olarak iletiyoruz. Müdürlükteki yöneticiler de birçok sorunun farkında ama bu problemler yerel değil, sistemsel. Yine de bazı konularda iş birliği yapıyoruz. Örneğin mobil KETEM araçlarının kırsala gönderilmesi konusunda olumlu adımlar atıldı. Ama genel anlamda sistemin yapısı değişmeden kalıcı çözümler üretmek mümkün değil.

Sağlıkta liyakat ve geçici görevlendirmeler konusu da sıkça gündeme geliyor…

Evet, bu da büyük bir yara. Bazı hastanelerde personel dağılım çizelgesine bakıyorsunuz; 1000 kişi görünmesine rağmen sahada 600 kişi çalışıyor. Çünkü birçok personel idari kadrolara veya başka illere geçici görevlendirilmiş durumda. Bu, kalan çalışanların yükünü katlıyor. Ayrıca atamalarda liyakat yerine siyasi veya kişisel ilişkilerin öne çıkması, motivasyonu düşürüyor. Sağlık hizmeti ciddiyet ister, adalet ister. Bunlar olmayınca sistem çürür.

Yıldız Ok Orak

Sağlıkta şiddet konusuna da değinelim. Sizce neden bu kadar arttı?

Çünkü sistem tıkandı. Vatandaş randevu bulamıyor, bekliyor, öfkeleniyor ve sonunda karşısındaki sağlık emekçisine tepki gösteriyor. Ne halk suçlu ne biz. Suçlu, halkı ve çalışanı karşı karşıya getiren bu bozuk sistem. Biz her zaman diyoruz: Sağlıkta şiddet, bireysel bir sorun değil, politik bir sonuçtur. Sistemi iyileştirmeden şiddeti önleyemezsiniz.

Son olarak çözüm önerileriniz neler?

Birincisi, koruyucu sağlık hizmetleri yeniden öncelik haline getirilmeli. İnsanları hasta olduktan sonra değil, olmadan önce korumalıyız. İkincisi, büyük şehir hastaneleri yerine erişilebilir semt hastaneleri yapılmalı. Üçüncüsü, ana dilde, ücretsiz, eşit sağlık hizmeti anayasal güvenceye alınmalı. Ve en önemlisi: sağlık çalışanlarının emeği görünür kılınmalı, insanca yaşam koşulları sağlanmalı. Sağlık bir ayrıcalık değil, herkesin en temel hakkıdır. Biz SES olarak bu hakkın gasp edilmesine izin vermeyeceğiz.

Muhabir: MEHMET SAİT BAYRAM