M. Sait BAYRAM / ÖZEL HABER - Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanlığı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rüstem Erkan, Türkiye’de başlatılan “Terörsüz Türkiye” sürecinin sosyolojik etkilerini ve yeni anayasa tartışmalarını değerlendirdi. Prof. Dr. Erkan, sürecin hem toplumsal karşılığını hem de sosyolojik boyutunu tüm detaylarıyla Öz Diyarbakır Gazetesi’ne anlattı.
Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rüstem Erkan, ‘Terörsüz Türkiye’ sürecinin sosyolojik boyutunu, sürecin geleceğini ve yeni anayasa tartışmalarını tüm yönleriyle anlattı.
Sayın hocam, kamuoyunda şu anda ‘Terörsüz Türkiye’ başlığı altında önemli bir süreç tartışılıyor. Süreç ilk olarak Devlet Bahçeli'nin çağrısıyla gündeme geldi, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sahiplenmesiyle devlet projesi niteliği kazandı. Bu girişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, başlangıçta Sayın Bahçeli’nin açıklamasıyla bir hareketlilik oldu ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da “Bu bir devlet projesidir” ifadesiyle birlikte mesele artık kişisel veya partisel bir mesele olmaktan çıktı. Bu çok kritik bir kırılma noktası. Çünkü bu açıklama şunu gösteriyor: Türkiye artık bu sorunu bir güvenlik meselesi olmanın ötesinde, bütüncül bir devlet politikasıyla çözmek istiyor. Bu da toplumsal barış açısından çok kıymetli bir fırsat olabilir.
Bu sürecin temel amacını nasıl görüyorsunuz? Sadece örgütün tasfiyesi mi, yoksa daha geniş kapsamlı bir çözüm mü hedefleniyor?
Bu sürecin başlangıç noktasına bakarsanız ağırlık örgütün tasfiyesi ve silah bırakması üzerine. Ancak bu, sadece güvenlik eksenli bir mesele değil. Eğer öyle kalırsa başarı şansı sınırlı olur. Çünkü Kürt kamuoyunun çok daha derin ve meşru talepleri var. Dil, kimlik, kültürel haklar ve eşit yurttaşlık talepleri. Kürt meselesi konuşulmadan bu süreci tamamlamak mümkün değil. Bu nedenle sürecin mutlaka demokratik ve kapsayıcı bir zemine oturması gerekiyor.
Dünya deneyimleri bu tür süreçlerde ne söylüyor hocam?
Çok önemli bir soru. Dünya tarihine bakın, böyle 50 yıl süren silahlı hareket neredeyse yok. Latin Amerika’da örnekler var. Küba Devrimi, Nikaragua Sandinista Hareketi… Bunlar ya 10 yıl içinde başarıya ulaştı ya da tasfiye oldu. Bugün hiçbir örgüt teknolojik gelişmeler karşısında kırsalda direnemez. Türkiye’de İHA’lar, SİHA’lar, yapay zeka destekli güvenlik sistemleri varken, kırsalda hareket kabiliyeti ciddi şekilde kısıtlanıyor. Artık bu yol sürdürülebilir değil. Ama esas mesele şu: silahın bırakılması tek başına çözüm değil. Arkasında yatan sosyolojik mesele çözülmeli.
Genç kuşaklar bu süreci nasıl karşılıyor?
Benim özellikle gençlik üzerine yaptığım çalışmalar çok ilginç sonuçlar veriyor. 90’larda büyüyen nesil daha çok direniş, mücadele, hak alma refleksiyle büyüdü. Ama bugünün gençliği daha pragmatik. Onlar istihdam, eğitim, eşitlik, ifade özgürlüğü gibi somut taleplerle hareket ediyor. Silah, şiddet ya da dağa çıkmak gibi refleksler çok zayıfladı. Bu, sürecin barışçıl zeminde ilerlemesi için çok büyük bir avantaj.
Yani teknolojik ve sosyolojik değişim örgütü ve devleti bu noktaya mı getirdi?
Kesinlikle. Eskiden dağdaki bir grup, coğrafi avantajı nedeniyle devletle denk bir mücadele yürütebiliyordu. Ama şimdi teknoloji her şeyi değiştiriyor. Birkaç bilgisayar ve İHA-SİHA teknolojisiyle binlerce kilometre öteden müdahale mümkün. Yani sahada artık devlet çok daha üstün. Ama asıl önemli olan, psikolojik üstünlüğü sağlamak. Toplumu bütünleştirmek. Çünkü mesele sadece sahada kazanmakla bitmiyor. Bu yüzden hükümet de artık bu işin sadece güvenlik boyutuyla yürümeyeceğini net şekilde gördü.
Bu süreç sence gerçekten kalıcı barışa dönüşebilir mi?
Dönüşebilir ama koşulları var. Birincisi, bu sürecin mutlaka yasal bir zemine oturtulması gerekiyor. Geçmiş çözüm sürecinde bu yapılmadı ve sonunda çok insan mağdur oldu. Bugün cezaevlerinde olan binlerce insan, geçmişte yapılan yasal boşlukların sonucu. Eğer yasal güvence olmazsa, süreç bittiğinde ya da siyasi irade değiştiğinde her şey tersine dönebilir. İkincisi, ekonomik ve sosyal entegrasyon çok önemli. Silah bırakıp gelen insanlara “Hadi git sanayide çalış” diyemezsiniz. Onların hayata kazandırılması için çok ciddi bir rehabilitasyon ve destek süreci gerekiyor.
Bu noktada yeni anayasa tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yeni anayasa çok kritik ama ben baştan sona sıfırdan bir anayasa yapma söylemini riskli buluyorum. Çünkü bu uzun, sancılı ve kutuplaştırıcı bir süreç olur. Bunun yerine, özellikle eşit yurttaşlık, ana dil, kültürel haklar ve kimlikle ilgili mevcut anayasanın maddelerinde hızlı reformlar yapılabilir. Zaten mevcut anayasanın yüzde 70’inden fazlası değişmiş durumda.
Bu süreç Kürt meselesine bir çözüm projesi mi sizce?
Başlangıçta örgütün tasfiyesi odaklı gibi görünse de, sürecin başarılı olması için mutlaka Kürt meselesinin de çözülmesi gerekir. Eğer Kürt sorunu çözülmezse, örgüt tasfiye olsa bile başka yapılar, başka krizler çıkar. Toplumda tatmin duygusu oluşmalı. Bu süreç sadece silah bırakma değil, aynı zamanda sosyal, kültürel ve ekonomik bütünleşmeyi de içermeli.
Peki, toplum bu sürece nasıl bakıyor?
Şu anda toplumda çok geniş bir destek olduğunu söyleyemeyiz ama dikkat çekici olan şey şu: karşı çıkan neredeyse yok. Bu çok değerli bir durum. Sessiz ama olumlu bir destek var. Ama bu desteğin aktif bir toplumsal sahiplenmeye dönüşmesi için somut adımların hızlı atılması lazım.
Bir tehlike görüyor musunuz?
Evet, en büyük tehlike bu sürecin seçim malzemesi yapılması. Eğer “2028 seçimlerine kadar bunu götürelim, vaat ederiz” gibi bir yaklaşımla hareket edilirse büyük bir kırılma yaşanır. Bu süreç oy pazarlığının malzemesi olmamalı. Aksi halde yeni kırılmalar, güvensizlikler ve daha derin sorunlar çıkar.
Son olarak hocam, bu süreçte olmazsa olmaz dediğiniz en önemli başlık nedir?
Çok net: Adalet. Hukuki reformlar yapılmadan, infaz yasaları gözden geçirilmeden, eşit yurttaşlık hukuken garanti altına alınmadan, ne güvenlik sağlanır ne barış kalıcı olur. Ardından ekonomik entegrasyon gelir. Özellikle bölgedeki genç işsizliği çözülmezse, bu sosyal enerji başka yerlere akar ve çok daha büyük sorunlar çıkar.
Sayın hocam, çok kıymetli tespitleriniz ve samimi cevaplarınız için çok teşekkür ediyorum.
Ben teşekkür ederim. Umarım bu süreç hepimiz için hayırlı olur.