DİYARBAKIR HABER - Son dönemlerde ülkemizde artan şiddet vakaları toplumun her kesiminde endişe yaratıyor. Fiziksel şiddetin yanı sıra, sözel, ekonomik ve psikolojik şiddet türleri de gün geçtikçe daha görünür hale geliyor. Peki bu artışın altında yatan psikolojik ve sosyokültürel nedenler neler? Bu soruları Uzman Klinik Psikolog Sayın Sadık Sun ile konuştuk.

Günümüz toplumlarında giderek yaygınlaşan ve çeşitlenen şiddet vakaları, yalnızca mağdurları değil; aileleri, çevreyi ve gelecek nesilleri de derinden etkiliyor. Fiziksel şiddetin yanı sıra psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddetin de görünürlüğü artarken, bu tabloya karşı bireysel ve toplumsal farkındalık her zamankinden daha önemli hale geliyor.

Öz Diyarbakır Gazetesi olarak, bu çok katmanlı meseleyi ele almak üzere, alanında uzman bir isimle, Uzman Klinik Psikolog Sadık Sun ile bir araya geldik. Şiddetin temel nedenlerinden görünmeyen etkilerine, sosyal medyanın rolünden çözüm önerilerine kadar pek çok konuyu masaya yatırdık.

İşte toplumu içten içe sarsan şiddet olgusuna dair, çarpıcı sorular ve önemli yanıtlar...

Son dönemde şiddet vakalarında ciddi bir artış söz konusu. Sizce bu artışın temel nedenleri neler?

“Öncelikle şunu belirtmeliyim; biz şiddeti genellikle fiziksel boyutuyla ele alıyoruz ama aslında şiddetin birçok türü var. Sözel şiddet, duygusal şiddet, ekonomik şiddet ve cinsel şiddet de en az fiziksel şiddet kadar yıkıcı. Örneğin bir kadının banka hesaplarına el koymak, çalışmasını engellemek ya da zorla çalıştırmak bir ekonomik şiddet türüdür. Cinsel şiddet ise kişinin bakımına özen göstermeden, duygusal gereksinimleri yok sayarak sürekli cinsel talepte bulunmak gibi davranışları kapsar. Tüm bu görünmeyen şiddet türleri zamanla fiziksel şiddete zemin hazırlar”

Peki bu şiddet türleri bireyde nasıl normalleşiyor?

“İnsanlar çoğu zaman bu şiddet türlerini fark etmiyor ya da normal kabul ediyor. Özellikle birey çocukluğunda anne ya da babasından şiddet gördüyse, şiddetin bir çözüm aracı olduğu algısını erken yaşta geliştiriyor. Yani çocuk, bir problemi çözmek için şiddeti kullanmanın "normal" olduğuna inanıyor. Bu da yetişkinlikte kendi ilişki ve evliliklerine yansıyor. Kısaca şiddet, öğrenilen bir davranış biçimi haline geliyor.

Diyarbakır’da çocuklar “su elçisi” oluyor!
Diyarbakır’da çocuklar “su elçisi” oluyor!
İçeriği Görüntüle

Günümüzde kadına yönelik şiddet ve cinayetlerdeki artışı nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Aslında sadece "şiddet" değil, doğrudan "cinayet"lerden söz eder hale geldik. Bu ciddi bir kırılma. Birçok kadının uğradığı psikolojik ve ekonomik şiddet uzun süre görünmez kalıyor. Bu görünmez şiddet türleri birikerek fiziksel şiddete, hatta cinayete dönüşüyor. Sevgi, ilgi ve değer görmeden büyüyen bireyler, ileride hırçın, saldırgan ya da tam tersi içe kapanık bireylere dönüşebiliyor”

Sosyal medyanın bu süreçteki etkisini nasıl görüyorsunuz?

“Sosyal medya, özellikle son yıllarda ilişkiler üzerinde büyük bir etkiye sahip. Örneğin “partneriniz narsist mi?” başlığıyla paylaşılan içerikler kişileri kolayca kışkırtabiliyor. Kendi ilişkisinde aslında küçük bir problem yaşayan biri, bu içerikler sayesinde “eşim narsist”, “beni sevmiyor” diyerek daha büyük bir kriz ortamı yaratabiliyor. Bu da ilişkideki tansiyonu yükseltiyor. Ayrıca sürekli şiddet haberlerine maruz kalmak, zamanla bu olayların normalleşmesine neden oluyor. İnsanlar artık kanıksıyor, şiddet gündelikleşiyor.”

Bölge özelinde konuşacak olursak; insanlar neden psikolojik destek almaktan çekiniyor?

“Maalesef halen “psikoloğa gitmek” deyince “deli” yaftası vurulabiliyor. Halbuki psikoloğa gitmek için kişinin güçlü olması gerekir. Çünkü kişi orada kendini ifade etmek, yaşadığı sorunla yüzleşmek zorunda kalır. Ancak bu yanlış algılar nedeniyle insanlar yardım almak yerine sorunlarını bastırıyor, alkol ya da madde kullanımına yöneliyor. Son dönemde bu algıda kırılmalar var ama halen insanlar terapilere gizli gizli geliyor, kimseye söylemek istemiyor”

Sosyal yapının bozulması şiddeti nasıl etkiliyor?

“Aile yapısının bozulması, sevgisizlik ve ilgisizlik, bireylerde travmalar yaratıyor. Ayrıca toplumsal olarak yaşadığımız ekonomik krizler, işsizlik gibi sorunlar bireylerde engellenmişlik hissine yol açıyor. Bu duyguların dışavurumu ise çoğu zaman öfke şeklinde oluyor. Bir de toplumumuzda öfkeli olmak bazen takdir edilen bir şey. Öfkeli olmayan kişi “ezilir” korkusuyla, aslında olmadık şekilde öfkeli davranabiliyor”

Şiddetin çocuklar üzerindeki etkisi hakkında ne söyleyebilirsiniz?

“Şiddet gören ya da tanık olan çocuklar, genellikle travma sonrası stres bozuklukları, anksiyete, depresyon ve madde kullanımı gibi sorunlar yaşarlar. Çocuklukta yaşanan bu deneyimler, bireyin özgüvenini zedeler. Özellikle erken yaşlarda bu travmaların etkisi çok daha derin olur. O yüzden çocuklara erken yaşta sağlıklı iletişim, sınır ve beden farkındalığı gibi temel sosyal becerilerin kazandırılması hayati önem taşıyor”

Peki çözüm ne olmalı? Nereden başlamalıyız?

“En temelden başlamalıyız. Aile içi iletişim güçlendirilmeli, çocuklara erken yaşta duygularını ifade etme becerisi kazandırılmalı. Okullarda rehber öğretmenlerin bu konuda eğitimi artırılmalı. Milli Eğitim müfredatına, iletişim ve empati odaklı dersler eklenmeli. Ayrıca sosyal medya içerikleri ve diziler denetlenmeli. Şiddeti körükleyen yayınların toplum gözünde kahramanlaştırılması engellenmeli”

Son olarak, toplumda sıkça görülen "barıştırma kültürü" hakkında ne düşünüyorsunuz?

“Biz toplum olarak, karı-koca ya da aile arasında yaşanan çatışmaları, “barıştırarak” çözmeye çalışıyoruz. Ama unutulmamalı ki barışmak çözmek değildir. Sorunu çözmeden insanları tekrar bir araya getirmek, çoğu zaman daha büyük krizlerin önünü açar. Sorunun kaynağını konuşmadan, tarafları anlamadan yapılan her barış, geçici bir sükunetten başka bir şey değildir”

Sadık Sun’dan Net Mesaj: “Şiddetin gerekçesi olamaz, ama sebebi anlaşılmalı. Ancak bu şekilde kalıcı çözümler üretilebilir.”

Muhabir: MEHMET SAİT BAYRAM