DİYARBAKIR HABER – 2 Eylül 1980 darbesinin 45. yıl dönümünde Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi yeniden gündemde. Cezaevi hafıza çalışmaları yürüten 5 No’lu Cezaevi Hafıza Müzesi Girişim Grubu üyeleri Paşa Akdoğan ve Mehmet Can Azbay, yaşanan insanlık dışı uygulamaları, travmaları ve sürece dair değerlendirmelerini medya ile paylaştı.
Paşa Akdoğan, Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nin halk arasında “5 Nolu” olarak anıldığını, beş bloklu yapısından dolayı bu ismi taşıdığını ve dünyanın önde gelen “işkenceyle anılan” cezaevlerinden biri olarak bilindiğini hatırlattı. Akdoğan, cezaevinin pek çok tutuklu için “işkence, vahşet ve travmanın sembolü” haline geldiğini vurguladı.
“5 blok — A, B, C, D, E — her bir blok ayrı bir angarya, ayrı bir zulüm alanıydı” diyen Akdoğan, kendi cezaevi deneyimleri ve tanıklıkları üzerinden o dönemin koşullarını anlattı. C blokta kaldığını söyleyen Akdoğan, koğuşlar, hamamlar, gardiyanların askerî disiplin ve sert muamelesi, yoğun işkence seansları ve tutsakların maruz kaldığı uygulamalar hakkında ayrıntılı anlatılar paylaştı. Akdoğan, bazı işkence iddialarının sonradan yapılan soruşturmalarda “sıradan asker” görünümündeki kişilerin değil, insan öldürme konusunda teşvikli kişiler olduğunun tespit edildiğini söyledi.
“Travma hâlâ canlı”
Akdoğan 45 yıl geçmesine rağmen travmanın toplum ve bireyler üzerindeki etkisinin sürdüğünü belirtti. Akdoğan, serbest kaldıktan sonra birçok kişinin yaşadığı kalıcı psikolojik hasarlardan, intihar teşebbüslerinden ve toplumsal hayata uyumda yaşanan zorluklardan söz etti. Akdoğan, “Bırakın rehabilitasyonu, birçoğu özgür bırakıldıktan sonra bile normal yaşama dönemedi” diye anlattı.
Akdoğan, şunları talep etti;
“Eğer hafıza müzesi yapılacaksa, müzenin tasarımında ve içerik planlamasında biz yaşayan tanıkların görüşleri esas alınmalı. Koğuşların, hücrelerin aslına uygun korunması, işkence mekanizmalarının doğru aktarılması gerekiyor.”
Akdoğan, Girişim Grubu’nun yürütme kurulunun 11 kişiden oluştuğu ve yaklaşık 200 civarında eski tutsaktan hareketle temsil edildiğini ekledi.
Akdoğan, grup olarak cezaevi içinde çekilmiş yüksek kalitede bir belgesel film hazırladıklarını ve gala etkinliği planladıklarını; devleti temsil eden protokolün de davetli olacağı bu galada tanıklıkların görünür kılınacağını söyledi. “Biz davet edileceksek, o salonda yaşayan tanıkların da olması gerekir” diye ekledi.
“12 Eylül ‘Kürdistan ve Türkiye için toplumsal kırılmaydı”
Grup Üyesi Mehmet Can Azbay ise 12 Eylül’ü “Kürdistan ve Türkiye için toplumsal kırılma” olarak nitelendirerek, cezaevinde maruz kaldıkları uygulamaların amacının Kürt siyasi hareketini yok etmek, muhalefeti potasında eritmek olduğunu vurguladı. Azbay, “Diyarbakır 5 No’lu, Kürt ulusal düşüncesini tahrip etmek amacıyla seçilen pilot bir deney alanı gibi kullanıldı” dedi.
Başlatılan süreç ve talepler
Azbay, Son dönemde “başlatılan süreç”e (süreçten kastedilenin ilgili komisyonlar ve çözüm girişimleri olduğu anlaşılıyor) dair ikili umutlu ama temkinli olduklarını ifade etti.
Azbay, sürecin gizli kapılar ardında değil, toplumla paylaşılacak açık bir kamuoyuna mal edilmesi gerektiğini, Kürt tarafının masada temsil edilmesi ve üçüncü taraf gözlemciliğinin sürece dâhil edilmesinin önemine işaret etti. Azbay, “Abdullah Öcalan’ın cezaevinde olması, onun özgür iradesiyle bir çözüm beyanı veremeyeceği gerçeği sürece dair kuşkuları güçlendiriyor” sözleriyle cezaevindeki tutumun demokratik katılımı engellediğini vurguladı.
Hem Akdoğan hem Azbay, barış ve silahların susması yönünde arzunun ortak olduğunu, ancak sürecin şeffaflığı ve mağdurların, özellikle yaşayan tanıkların sürece dahil edilmesinin şart olduğunu belirtti.
Hafıza Müzesi önerisi
Girişim Grubu, müze çalışmaları bağlamında bir dizi talep sıraladı:
Cezaevi binalarının orijinal yapıya uygun korunması ve iç mekân düzenlemelerinin tarihsellik gözetilerek yapılması,
Müze içeriklerinin sadece resmi tarihle sınırlı kalmaması; tanık ifadeleri, görsel belgeler, belgeli film ve belgesellerle birlikte işkence uygulamalarının açıkça gösterilmesi,
Kamuoyunun ve mağdur ailelerin bilgilendirilmesi, hafıza çalışmalarında yaşayan tanıkların öncelikli olarak dahil edilmesi,
Hafıza müzesinin “Kürt sorununun bir parçası” olarak ele alınması; bu bağlamda toplumun travmalarının görünür kılınması ve gelecekte benzer uygulamaların tekrarlanmaması için kolektif hafızanın korunması.
Hafıza, adalet ve kamu vicdanı
Akdoğan ve Azbay’ın ortak çağrısı, hafıza müzesi sürecinin sadece bir “tarihi sergi” olmaktan öte, adalet, tanıklık ve toplumsal yüzleşme zemini oluşturması yönünde oldu. “Bu ülkenin gerçeğini görenler olarak, bu sürece dahil edilmeden gerçek bir hafıza çalışması yapılamaz” diyen çift, siyasi sorumlulara ve parlamento komisyonlarına seslendi: mağdurların ifade hakları güvence altına alınsın, komisyonlar yaşayan tanıkları dinlesin.
“Tekrar etmesin”
Girişim Grubu, müzenin ve kamuoyunun amacı olarak, yaşananların unutulmaması ve benzer insanlık dışı uygulamaların gelecekte tekrarlanmamasını gösteriyor. Akdoğan’ın sözleriyle: “Biz bu hafızayı korursak ve toplumla paylaşırsak, çocuklarımıza ve gelecek kuşaklara benzer bir zulmün tekrar yaşanmaması için bir araç bırakmış oluruz.”