DİYARBAKIR HABER- Diyarbakır’ın Bağlar ilçesi Fatih Mahallesi’nde, Göçmenler Caddesi’nin köşesindeki mütevazı dükkân…
37 yılı aşkın süredir aynı mahallede bakkallık yapan Abdullah Urakçı, hem değişen Diyarbakır’ı hem de ayakta kalma mücadelesi veren küçük esnafın hikâyesini anlatıyor. Mahalle kültürünün yerini beton duvarların, veresiye defterinin yerini kredi kartlarının aldığı bir dönemde, Urakçı hâlâ “güven ve samimiyetle” ayakta kalmaya çalışıyor. Zincir marketlerin hızla çoğalmasının ardından işlerinin azaldığını söyleyen Urakçı, “Biz müşteriyi para olarak değil, komşu olarak görürüz. Ama sistem artık buna izin vermiyor” diyor. Geçim sıkıntısı, rekabet baskısı ve değişen tüketim alışkanlıkları içinde, Abdullah Urakçı’nın hikâyesi küçük esnafın sessiz direnişinin de aynası niteliğinde.
Bu mesleğe nasıl başladınız?
“1987 yılında askerden geldikten sonra kendi işimi kurmak istedim. Babam da benden önce bu mesleği yapıyordu, 7-8 yıl kadar o da bakkaldı. Ben de ondan gördüm, “kendi işimi yapayım” dedim. Eskiden bizim dükkan Yoğurt Pazarı’ndaydı, 7 yıl kadar orada çalıştım. Daha sonra Huzurevi tarafına taşındım, orada da 32 yılım geçti. Yani toplamda neredeyse 40 yıla yaklaştı bu meslek serüvenim”
Depremden sonra buraya taşındığınızı söylediniz. Nasıl bir süreçti bu?
“Evet, geçen 2023 yılında yaşanan depremde binamız hasar gördü. 9. ayda bina yıkılınca mecburen buraya taşındık. Çocuklar ayrıldı, şu anda tek başıma çalışıyorum. Emekli maaşıyla geçinmek mümkün değil, bu nedenle hâlâ dükkanı işletmeye devam ediyorum”
Bugün bir bakkalın en büyük sorunu nedir sizce?
“En büyük sorunumuz zincir marketler. Eskiden her sokakta bir bakkal olurdu, herkes birbirini tanırdı. Şimdi 50 metre arayla zincir market açıyorlar. Benim dükkânımın 50 metre ötesinde A101 var, biraz yukarıda ŞOK var. Bu durum küçük esnafı bitiriyor. Bizim ricamız, en azından bu marketlerin şehir merkezinden biraz uzağa taşınması. Küçük esnafın da yaşaması için arada 1-2 kilometre mesafe bırakılmalı. Çünkü herkes evine bir lokma ekmek götürme derdinde”
Bu kadar rekabete rağmen nasıl ayakta kalıyorsunuz?
“Valla kardeşim, biz tamamen güvene dayalı bir sistemle ayakta kalıyoruz. Mahalledeki insanlar bize yıllardır güveniyor. Parası olan da olmayan da gelir. Veresiye defterimiz hâlâ açık.
Bugün markete gidip “1 lira borç” desen kimse vermez. Ama biz komşumuza, mahallelimize güveniyoruz. Bazen borç kalıyor, bazıları taşınıp gidiyor ama yine de kapımız herkese açık. Biz böyle gördük, böyle öğrendik”
Veresiye sistemi hâlâ devam ediyor mu yani?
“Evet, hâlâ devam ediyor. Komşuların birçoğu zor durumda. Kimisi işsiz, kimisi hasta. Parası olmayan gelip “Abdullah abi, çocuk süt istiyor” diyor. Ben de veriyorum. Eskiden Huzurevi tarafındayken bile komşular bazen gelip “bize para ver, kocam evde değil, pazara gideceğim” derdi. Ben de elimden geldiğince kimseyi kırmazdım. Bu işin özü budur: Bakkal, mahallenin kalbidir”
Bu mesleği yapmak kolay mı?
“Hiç kolay değil. Sabah 8’de dükkanı açıyorum, gece 11-12’ye kadar buradayım. Elektrik, vergi, kira derken giderlerimiz çok fazla. Ama buna rağmen, bakkal olmak bir yaşam biçimi. Vatandaşla iç içesin, birinin derdi senin derdin oluyor. Bazen yoruluyorum ama sabah yeniden tezgahın başına geçiyorum. Çünkü bu işin içinde vicdan var, dayanışma var”
Gençlere bu mesleği tavsiye eder misiniz?
“Kesinlikle ederim. Zor ama kendi işini yapmak her zaman güzeldir. Bugün gençler iş bulamıyor, evde oturuyor. Bu da aile içinde huzursuzluk yaratıyor. Ben diyorum ki: “Kendi işini kur, küçük olsun ama senin olsun.” Bir bakkal açsınlar, bir tezgah kursunlar. En azından alın teriyle bir lokma ekmek yesinler”
Küçük esnaf devletten ne bekliyor?
“Bizim tek isteğimiz, devletin küçük esnafa faizsiz destek vermesi. KOSGEB veya belediye aracılığıyla küçük esnafa bir nefes kredisi sağlanmalı. Çünkü zincir marketlerle baş etmemiz mümkün değil. Bir de bu zincir marketlerin açılışına mesafe şartı getirilmeli. Aynı sokakta üç market olmaz. Küçük esnaf da yaşamalı ki mahalle yaşasın”
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Ben 37 yıldır bu mesleği yapıyorum. Her sabah “bugün de bir komşuma faydam dokunsun” diyerek dükkânı açıyorum. Bizim tek derdimiz bir lokma ekmek, bir de insanlık. Devletimizden, belediyemizden tek ricamız, küçük esnafı yaşatmaları. Çünkü küçük esnaf giderse, mahalle kültürü de gider”