DİYARBAKIR HABER- 1868 yılında Osmanlı döneminde savaşta yaralanan askerlerin tedavisini sağlamak amacıyla kurulan Hilal-i Ahmer, bugün Türk Kızılayı adıyla dünyanın dört bir yanında faaliyet gösteren köklü bir yardım kuruluşuna dönüştü.
Aradan geçen 157 yılın ardından Kızılay, yalnızca savaş ve afet dönemlerinde değil, barış zamanında da toplumsal dayanışmanın sembolü olmayı sürdürüyor.
Kızılay Diyarbakır Şube Başkanı Ahmet Demirel, kuruluşun tarihçesinden günümüzde yürütülen sosyal yardımlara, aşevi hizmetlerinden bağış sistemine kadar birçok konuyu Öz Diyarbakır’a anlattı.
Demirel, Kızılay’ın yalnızca bir yardım kuruluşu değil, “iyiliğin kurumsallaşmış hali” olduğunu vurguladı.
Sayın Demirel, öncelikle Kızılay’ın yapısından kısaca bahseder misiniz? Kızılay bir dernek mi, özerk bir yapı mı, kamu kuruluşu mu?
“Kızılay, 11 Haziran 1868 yılında dönemin Osmanlı askerlerinin tedavisi amacıyla kurulan bir sivil toplum kuruluşudur. Yani statü olarak bir dernektir. Kuruluşundan bu yana hem ülkemizde hem de uluslararası alanda “iyilik hareketi”nin simgesi olmuştur. Daha sonra bu yapı, Cenevre Sözleşmesi ve uluslararası anlaşmalar çerçevesinde her ülkede bir tane olacak şekilde düzenlenmiştir. Osmanlı döneminde Hilal-i Ahmer adıyla kurulan bu kurum, zamanla Türk Kızılayı adını almıştır. Bugün 157 yıllık bir “iyilik çınarı” olarak, nerede bir iyilik varsa orada var olmayı sürdürmektedir. Ben her zaman şunu söylerim: “İnsanlık var olduğundan beri Kızılay da vardır.” Çünkü Kızılay, bütün inançların ve düşüncelerin ortak paydası olan iyilik duygusunu temsil eder”
Kızılay denilince genellikle akla afet ve felaket durumları geliyor. Peki Kızılay sadece bu alanlarda mı faaliyet yürütüyor?
“Hayır, kesinlikle sadece afet zamanlarında değil. Kızılay’ın tüzüğünde de açıkça belirtildiği gibi, hem savaş hem barış zamanında görev ve sorumluluklarımız vardır. Savaş dönemlerinde yaralı askerlerin tedavisi, esir değişimleri gibi insani görevleri üstlenirken; barış dönemlerinde de sosyal yardımlar, toplum destek programları, eğitim, kan bağışı, gıda ve sıcak yemek yardımı gibi birçok faaliyeti sürdürüyoruz. Bugün Türk Kızılayı sadece Türkiye’de değil; delegasyonlarımız aracılığıyla 42 ülkede aktif olarak görev yapıyor. Nerede bir afet, kriz ya da ihtiyaç varsa; dinine, diline, ırkına bakmadan orada oluyoruz. Bu yönüyle Kızılay, Türk halkının iyilik eli olarak dünyanın dört bir yanına uzanıyor”
Diyarbakır özelinde baktığımızda, Kızılay burada nasıl bir çalışma yürütüyor? Kaç kişiye ve nasıl bir yardım sağlanıyor?
“Diyarbakır’da Kızılay faaliyetleri, kuruluşundan bu yana Hilal-i Ahmer döneminden beri kesintisiz şekilde sürüyor. Bugün kent genelinde giyim, gıda ve sıcak yemek olmak üzere üç ana başlıkta yardımlar yapıyoruz. Özellikle Dicle Üniversitesi kampüsü içinde 2020 yılında kurulan aşevimiz, bu çalışmaların merkezinde yer alıyor. Bu aşevimizde, günlük olarak 600 ila 800 kişiye sıcak yemek ulaştırıyoruz. Bu kişiler çoğunlukla yalnız yaşayan yaşlı vatandaşlarımız, engelli bireylerimiz ve yemeğini yapamayacak durumda olan ailelerimizden oluşuyor. Aşevimiz haftanın 6 günü hizmet veriyor; yalnızca pazar günleri personel dinlendirme amacıyla kapalı kalıyor. Ancak kriz, afet veya olağanüstü durumlarda 7/24 hizmete devam ediyoruz. Ayrıca Türk Kızılayı, Türkiye Afet Müdahale Planı çerçevesinde ülke genelinde yiyecek ve içecek tedarikinde ana unsur konumundadır. Yani herhangi bir kriz anında sahadaki personel ve vatandaşların beslenmesinden biz sorumluyuz”
Bu yardımların finansmanı nasıl sağlanıyor? Bağışçılar mı destek oluyor, yoksa kamu kaynakları da kullanılıyor mu?
Kızılay, tamamen gönüllülük ve bağış esasına dayalı bir kurumdur. Biz bir dernek statüsünde çalıştığımız için herhangi bir ticari gelirimiz ya da kamu bütçemiz yok. Tüm yardımlar, hayırsever vatandaşlarımızın bağışlarıyla yürütülüyor. Bu nedenle biz Kızılay’ı bir “iyilik köprüsü” olarak tanımlıyoruz. Vatandaşlarımızın gönül rahatlığıyla bize emanet ettikleri yardımları, en doğru kişilere ulaştırmak bizim asli görevimizdir. Diyarbakır olarak bu konuda gerçekten çok iyi bir yerdeyiz. Türk Kızılayı, iller arasında bağış toplama ve dağıtma performanslarına göre değerlendirmeler yapar. Diyarbakır şubemiz son yıllarda Türkiye genelinde 2. ve 3. sıralarda yer alıyor. Bu da halkımızın bize duyduğu güvenin bir göstergesi”
Bağışlarda en önemli konu güven. Vatandaşlar, yardımların doğru yere ulaştığından emin olmak istiyor. Bu konuda neler söylersiniz?
“Kesinlikle katılıyorum. Bizim için de en temel ilke güvendir. 157 yıllık bir kurum olarak halkımızın güvenini boşa çıkarmamak için büyük bir titizlikle çalışıyoruz. Her yapılan bağış bizim için emanettir. O emaneti yerine ulaştırırken hem dini hem vicdani bir sorumluluk taşırız. Bağışların kurumsal bir yapı üzerinden yapılması, hem şeffaflık hem de etkinlik açısından çok önemlidir. Çünkü bir kişiye doğrudan yardım ettiğinizde sadece o kişiye ulaşabilirsiniz. Ama Kızılay gibi bir kurum aracılığıyla yaptığınız bağış, bir iyilik havuzuna dönüşür.
Ben hep şöyle örnek veririm:
Bir tas suyu bir kişiye verdiğinizde o kişi içer ve biter.
Ama o suyu büyük bir havuza dökerseniz, o havuzdan içen herkesin iyiliğine ortak olursunuz.
Kızılay da tam olarak bu havuzdur — herkesin iyiliğine dokunan bir iyilik havuzu”
Son olarak, bağışçılara ve bağış yapmak isteyen vatandaşlara ne söylemek istersiniz?
“Öncelikle, Kızılay’a güvenen ve destek veren bütün hayırseverlerimize teşekkür ediyorum. Kızılay’a yapılan her bağış, sadece bir kişiye değil, insanlığa yapılan bir iyiliktir. Kurumsal yapılar aracılığıyla yapılan bağışların, hem Allah katında hem de insanlık nezdinde değeri çok büyüktür. Bu nedenle yardımlarını güvenilir kurumlar üzerinden yapmak isteyen vatandaşlarımıza, 157 yıllık Kızılay iyilik çınarını gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum. Kızılay, Cumhurbaşkanlığı himayesinde, uluslararası ölçekte tanınan, güvenilir ve hesap verebilir bir yapıdır. Biz de bu güvenin bilinciyle hareket ediyor, iyiliği büyütmek için gece gündüz çalışıyoruz. 157 yıldır olduğu gibi, bugün de Türk Kızılayı “nerede bir iyilik varsa” orada olmaya devam ediyor.