Diyarbakır, son yıllarda bölgenin eğitim üssü olma yolunda dev adımlar atarken, şehrin dört bir yanında yükselen kolej kampüsleri bu değişimin en somut göstergesi haline geldi. Ancak bu hızlı büyüme, madalyonun karanlık yüzünü de beraberinde getiriyor.

Parıltılı Binaların Ardındaki Usulsüzlükler

​Bugün kentin en prestijli bölgelerinde modern binalar yükseliyor fakat içerideki tablo her zaman güven vermiyor. Bazı okulların öğretmenlerine senet imzalattığı, personel maaşlarını ödemekten imtina ederek çalışanlarıyla mahkemelik olduğu gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Daha da vahimi, isim değişikliği öncesi vatandaştan yüklü tahsilatlar yapıp, ardından tabela değiştirerek sorumluluktan kaçan kurumlar, sektöre olan güveni kökünden sarsıyor.

​"Transfer" Başarı Yanılsaması

​Sektörün en büyük kurnazlıklarından biri de akademik başarı tablosunda yaşanıyor. Bazı okullar, dışarıdan başarılı öğrencileri burslarla kadrolarına katarak, sanki bu başarıyı kendi eğitim sistemleriyle inşa etmiş gibi bir algı yaratıyor. LGS, TYT ve AYT sınavlarında elde edilen bu "ithal" başarılar, reklam panolarını süslerken; kurumun gerçek eğitim kalitesi bu parıltılı ilanların arkasına gizleniyor.

​Eğitimde Şiddet ve Mobbing Sınırı

​Henüz 8 yaşındaki Eymen E. adlı çocuğun bir özel okul çatısı altında maruz kaldığı şiddet, bu kontrolsüz büyümenin ve liyakatsizliğin en acı örneğidir. Üstelik bu olayın münferit bir kaza olmadığı; söz konusu kurumda şiddetin daha önce de sistematik bir şekilde uygulandığına dair ciddi ihbarların emniyetin ilgili birimlerine intikal ettiği bilgisi, durumun vehametini bir kat daha artırmaktadır. Eğitim şefkat üzerine kuruludur; ancak Diyarbakır’daki bazı kurumlarda öğrencilere uygulanan fiziksel şiddet ve psikolojik baskı, okulun bir "yuva" olmaktan çıktığının kanıtıdır. Üstelik yönetimlerin öğretmenlerle kurduğu diyaloglar da içler acısıdır. Mesai gözetmeksizin gönderilen baskıcı mesajlar, eğitimcileri birer "personel" bile değil, adeta emir eri gibi gören zihniyeti gözler önüne seriyor.

​İl Milli Eğitim Göreve

​Tüm bu kaosun ortasında gözler, en büyük denetleyici güç olan İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne çevrilmiş durumda. Kağıt üzerindeki rutin kontrollerin ötesine geçilerek; finansal akışların, öğretmen sözleşmelerinin ve okul içi pedagojik iklimin şeffaf ve kapsamlı bir şekilde denetlenmesi artık bir zorunluluktur.

​Diyarbakır’da özel okulculuk gerçekten eğitime katkı sunmak mı, yoksa sistematik bir sahtekarlık mı? Vatandaşın kafası karışık ve kime güveneceğini bilemez durumda. Eğer denetim mekanizmaları sahadaki bu çürümeye müdahale etmezse, eğitimde "özel" olan tek şey maalesef yaşanan mağduriyetler kalacaktır.