Yaz ayları geldiğinde denize hasret milyonlarca insan, yıl boyu biriken yorgunluğunu atmak, biraz nefes almak için sahil kasabalarına akın eder. Ancak son yıllarda sahillerde yaşanan manzara adaletsizce. Çünkü denizler herkesindir; ama kıyılar, nedense birilerine tahsis edilmiş gibi.
Türkiye’nin dört bir yanında, özellikle turistik bölgelerde aynı sorunla karşılaşıyoruz: Otellerin önlerindeki plajlar tamamen işgal altında. “Sadece otel müşterilerine aittir” tabelalarıyla çevrilen bu alanlar, halkın kullanımına kapatılıyor. Oysa Anayasa’ya göre kıyılar halkındır, kimseye satılamaz, devredilemez. Peki, neden vatandaşlar bu kocaman kıyılarda minicik alanlara mahkûm ediliyor?
Sözde Halk plajları adı altında çözüm üretilmiş. Evet, bazı bölgelerde ücretsiz halk plajları yapılmış. Ama bunlar çoğunlukla ya otellerden çok uzak, ya da kapasitesinin çok üzerinde kalabalık. Vatandaş güneşi ve denizi paylaşmaya değil, adeta araya sıkışmaya mecbur bırakılıyor. Üstelik çoğu halk plajında ne doğru düzgün bir gölgelik var ne de yeterli temizlik. Oysa sadece bir tel örgünün öte tarafında, otellere ait upuzun ve boş sahiller, mis gibi kumlar, şezlonglar, duşlar. Ama sadece parası olanın erişebildiği bir ayrıcalık olacak.
Burada mesele tatil değil, erişim hakkı. Deniz sadece lüks otellerin müşterilerine ait bir zevk aracı değil. Emeklisi, işçisi, öğrencisi, öğretmeni yani herkesin. Bu ülkenin her vatandaşı denize aynı mesafede olmalı. Kıyılar özelleştirilemez.
Yetkililere düşen görev, kıyıların halkın kullanımına açılmasını sağlamak, işgalleri kaldırmak ve halk plajlarını gerçekten erişilebilir, kaliteli ve yeterli hale getirmek. Aksi takdirde “Denizler herkesindir” sözü lafta kalır.
Unutmayalım: Denizler kimsenin malı değil. Ama onları sahiplenenler olduğu sürece, hepimiz biraz daha denizsiz kalacağız.