Su, Elle tutulmaz, Gözle görülmez, sesi duyulmaz ama yokluğu bütün hayatı alt üst ede

Günlük yaşamda musluğu açtığımızda akan o berrak sıvı, Her geçen gün o ses biraz daha kısılıyor. Çünkü dünya susuz kalıyor. Ve biz hâlâ yeterince farkında değiliz.

Bu dönemde, susuzluk en yakıcı sonuçlardan biri olarak karşımızda duruyor. Kuruyan göller, çekilen barajlar, azalan yeraltı suları. Üstelik sadece kurak bölgeler değil, su kaynakları zengin olan coğrafyalar bile alarm veriyor.

Peki biz ne yapıyoruz?

Çamaşır makineleri yarı doluyken çalışıyor, diş fırçalarken musluklar açık kalıyor, balkonlar litrelik sularla yıkanıyor. Suyu tüketirken sanki tükenmez bir kaynağa sahibiz gibi davranıyoruz. Oysa su da tıpkı zaman gibi geri getiremeyeceğimiz bir kaynak.

Suyun yokluğu yalnızca bireysel konforumuzu etkilemez. Tarım durur, hayvancılık biter, sanayi yavaşlar. Gıda krizi başlar, göç artar, sosyal dengeler bozulur. Yani susuzluk, zincirleme bir felakettir.

Ama hâlâ geç değil.

Evlerimizde, okullarımızda, iş yerlerimizde suyu nasıl kullandığımızı sorgulayarak başlayabiliriz.

Unutmayalım:

Su varsa hayat var.

Susuzluk varsa yok oluş var.

Geleceğimizin kurak bir çöl değil, yeşil bir vadi olmasını istiyorsak bugünden harekete geçmeliyiz.

Çünkü susuz kalmak, sadece bir çevre sorunu değil, hayattan vazgeçmektir.