TBMM Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş, meclisteki ilk konuşması, sosyolojik anlamda bölünmeyi değil; birleştirici ögeler taşıdığı ve içerdiği açıktır.
Yaptığı konuşmada: “Bize yeni kapsayıcı bir anayasa lazım.” Şeklindeki konuşmasında ayrıştırıcı hangi imalar vardı ki bazı art niyetliler, bu konuşmayı ayırımcılığa sebebiyet veren bir beyanat olarak değerlendirdiler.
Ben de soruyorum. Bu ülkede Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın müktedir olduğu döneme kadar, Kürtler’in, Alevilerin kendi kimlikleriyle kendilerini ifade etmeleri, bu meyanda, bu kimlikle asli bir vatandaş olarak herhangi bir engelle karşılaşmadan yada herhangi bir adli ve idari soruşturmaya maruz kalmadan kendilerini kimlikleri üzerinden ifade etme özgürlükleri var mıydı ?. Yakın tarihi bilmeden, sayın Meclis Başkanımızın konuşmasını manüpüle ederek; kapsama alanı dışında alanı başka bir millet veya milletler mi var ki ısrarla bu konuyu gündeme getiriyor ve konuşuyorsunuz. şeklindeki itiraz, bilimsellikten uzaktır.
Bu hem bilim, hem gönül gözü körlüğünü hem de fiili ve fiziki anlamda bir körlüğü beraberinde getirmektedir.
Bu ülkenin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk olduğundan kimsenin kuşkusu yoktur; o ülkenin kurucu asli unsurun Türk Milleti olduğunu soyut alarak söylediği doğrudur.; ancak bazı provakatif zihniyete sahip şahsiyetlerin, bunu ırkçı bir yaklaşımla değerlendirmeleri bölücülüktür ve yanlıştır. Türk Milletinin hangi kimlik bileşenlerinden oluştuğunu hangi unsurları içerdiğini neden ifade edilmiyor?
Ayrıca, Resmi Tarihin yazmaktan imtina ettiği; bazı gerçekler; yada Atatürk’ün Kürt Beylikleriyle yaptığı görüşmede, Bu Ülkenin asli Kurucu unsurlarının Kürtler ve Türkler olduğunun altını kalın çizgilerle işaret etmesine rağmen bu tarihi gerçekler, neden milletten gizleniyor?
Bütün bu yanlış davranışlara rağmen hem Türklerin hem Kürtlerin, hemde farklı dinlere mensup azınlık konumundaki bütün vatandaşlar, Devlet Aklı tahrında, Anayasal güvence altına alınmış ve bugüne kadar barış içinde kardeşçe bir arada yaşayıp gelmiş bulunmaktayız.
Tüm dünyada demokratik ülkeler ve devletler üniter yapılarını korumak için kavramsal olarak bunu kanunla güvence altına almıştır.
Şu an tarihini hatırlamıyorum, tahminen seksenlerin sonunda ABD meclisi şöyle bir yasa çıkardı. Yasa aynen şöyle idi: “Artık ABD’de hiç kimse alt kimlik üzerinden kendini tanıtmayacak. denilmiş ise de bunun önüne geçememiş; Söz konusu tedbir; Yani ben Fransız asıllı ABD’liyim demeyi ortadan kaldıramamıştır zira bu durum, hem sosyolojik hem de ontolojik bir gerçekçiliktir.
Kuruluş ömrü sadece iki yüz elli yıl olan bir devlet kendi geleceğini; bu şekildeki sosyal ve siyasal realitelerle çelişecek tarzdaki tedrici tedbirlerle güvence altına alınabilmiş değildir.
Alt kimlik üzerinden tanım ve tarifiler; hala devam etmektedir. Zira biliyoruz ki ABD’nin tamamı dışarıdan gelen göçmenlerin kurduğu bir ülkedir. Ancak ,.Herkesin kimliklere duyulan saygı ve ABD vatandaşlığı paydasındaki Sosyal Devlet anlayışı içinde, birleşme ve anlaşma sonucu; Dünyanın süper devleti olma sıfatını kazanmıştır..
Dil bilimi açısından kişi kendini ait olduğu bir millet üzerinden tanımlarsa dahi, o kişi her daim yaşadığı ülkeye olan bağlılığından asla vazgeçmeyeceği, bir gerçektir. Sosyolojik anlamda kendini tanımladığı o millete aidiyeti hissetse de vatandaşı olduğu o ülkeye olan genel bağlılığından asla taviz vermez Bunun sonucu olarak da vatandaşı olduğu ülkenin önüne kimliğini bir engel olarak ileri sürmez; süremez.
Vatandaşı olduğu ülkenin kimliği üzerinden konuşur, düşünür ve gelecek inşa eder.
Ancak ABD devleti, önce insanlara, ABD’nin milli dili olan İngilizceyi zorunlu kılması; Vatandaşlar arasındaki birliğin tesisi açısından önem arzettiğinden bu yönteme baş vurulmuştur.. Ardından da alt kimlik ile kişinin kendini tanımlamasını da yasaklamamıştır.
Aynı konuyu Fransa, Korsika için, İspanya Bask ve Katalanlar için, Almanya, Bavyera Bölgesi için, Çin ve Hindistan’da Keşmir için uygulamadıklarından anılan bölgelerde sürekli problemler; silahlı çatışmalar, günümüze kadar devam edegelmiştir.
Sosyolojik bölünmenin temel nedeni dil değildir. Demokrasinin kurumsallaştırılmaması; demokratik kurum ve kuruluşların ülkeye egemen hale getirilmemesi; Gayrisafi Milli Hasılanın adil bir şekilde paylaşılamaması bütün vatandaşların Demokratik Sosyal Hukuk Devletlnln sahip olduğu imkanlardan eşit bir şekilde yararlanamaması sonucu, düşüncede başlayan bölünme; fili bölünmeye kadar sirayet edeceği unutulmamalıdır.