Trafikte her gün karşılaştığımız manzaralar, sadece kurallara uymamakla kalmıyor, aynı zamanda hayat hiçe sayılıyor. Özellikle genç sürücülerin tehlikeli araç kullanma alışkanlıkları, artık görmezden gelinemeyecek boyutta.
Hız yapmak, drift atmak, yüksek sesle müzik açarak caddeyi podyuma çevirmek gibi. Bunlar, bir oyun ya da gösteri değil; ölümle randevudur. Üstelik çoğu zaman bu sorumsuz davranışların başrolünde gençler yer alıyor. Ehliyetini yeni almış, hayatın sorumluluğunu henüz tam anlamıyla kavrayamamış bireyler, direksiyon başında adeta güç gösterisine girişiyor.
Bir de babanın arabasıyla trafiğe çıkanlar var. Araç ne kadar pahalıysa, özgüven o kadar taşmış oluyor. Ama ne yazık ki özgüvenin yerini çoğu zaman kontrolsüzlük alıyor. Direksiyon, ehliyetle değil, bilinçle tutulur. Baba parasıyla alınan araç, ne yazık ki trafik bilinci satın almıyor.
Elbette her genç aynı değil, istisnalar kaideyi bozmaz. Ancak sokak aralarında gece yarısı yankılanan motor sesleri, okul çıkışlarında yapılan “gösteriler”, insanın içini ürpertiyor. Sadece kendi hayatlarını değil, başkalarının hayatını da riske atıyorlar.
Bu noktada hem ailelere hem de yetkililere büyük görev düşüyor. Aileler, çocuklarına araç vermeden önce onların gerçekten bu sorumluluğu taşıyıp taşıyamayacağını değerlendirmeli. Denetimler sıklaştırılmalı, caydırıcı cezalar uygulanmalı. Ve belki de en önemlisi, trafik eğitimi teorik değil, gerçek hayata uygun şekilde yeniden tasarlanmalı.
Çünkü bir anlık hız tutkusu, bir ömürlük pişmanlığa dönüşebilir.