Bayram sabahları bir başka başlardı eskiden. Uykusuz ama heyecanlı gözlerle erkenden uyanılır, en güzel kıyafetler giyilir, ilk olarak aile büyüklerinin elleri öpülürdü. Ardından çocuklar sokaklara dökülürdü. Ellerinde poşetler, gözlerinde merak, yüreklerinde saf bir sevinçle kapı kapı dolaşırlardı. Her kapı yeni bir şeker, yeni bir tebessüm, yeni bir hatıraydı.

Şimdi o kapılar sessiz. Artık zile basan çocuk sesleri yok. Poşet yerine cep telefonları var ellerimizde, el öpmek yerine görüntülü aramalar… Bayramlar hâlâ takvimde var ama o çocukların bayramı artık yok gibi.

Teknoloji gelişti, dünya küçüldü derken bizler birbirimizden uzaklaştık. Aynı apartmanda oturduğumuz komşuların çocuklarının adını bile bilmez hale geldik. Güvenlik endişeleri, zaman darlığı, geleneklerin “eski usul” sayılması derken bayramın o coşkulu hali usulca silindi hayatlarımızdan.

Ama suç sadece çocuklarda değil elbette. Büyüklerin de unuttuğu şeyler var. Bayramın sadece mesaj atmak ya da üç günlük tatil olmadığını, asıl olanın o kapıları açmak, yüz yüze tebessüm etmek, hal hatır sormak olduğunu unuttuk belki de.

Çocuklar artık sokakta şeker toplamıyor olabilir. Ama bu, onların suçu değil. Onlara o heyecan aktarılamadı. O gelenek yaşatılamadı.

Belki bu satırlar bir şeyleri değiştirmez. Ama bir dahaki bayramda, elimizde bir tabak baklava, yüzümüzde samimi bir tebessümle kapımızı çalan ilk çocuğa "hoş geldin" diyebilmek bile bir başlangıç olur. Çünkü gelenek dediğimiz şey, bir nesilden diğerine aktarıldığında yaşar.

İnşallah gelecek bayramda çocuklar yeniden şeker toplar ve bayram ziyaretleri mesajlarda, görüntülü aramalarda kalmaz.