Silvan Barajı, Güneydoğu Anadolu Projesi’nin en kritik halkalarından biri olarak yıllardır Türkiye’nin kalkınma hikâyesinin simgelerinden gösteriliyor. 175,5 metrelik yüksekliği, milyarlarca metreküplük su kapasitesi ve yaklaşık 2,3 milyon dekar tarım arazisini sulama hedefiyle bu proje, kâğıt üzerinde tam anlamıyla bir başarı destanı. Resmi açıklamalara göre baraj gövdesinin fiziki gerçekleşme oranı yüzde 96’nın üzerine çıkmış durumda ve hedef, 2026 yılı itibarıyla su tutma aşamasına geçmek. Ancak beton yükseldikçe, bu dev antreponun gölgesinde kalan insan hikâyeleri giderek daha fazla görünür hale geliyor.

Barajın teknik başarısı anlatılırken, çoğu zaman sessiz geçilen bir başlık var: kamulaştırma. Göl alanı altında kalacak verimli tarım arazilerinin sahipleri, yıllardır adil bir tazminat bekliyor. Birçok çiftçi ve arazi sahibi, topraklarının “KÜMES FİYATINA” değerlendirildiğini söylüyor. Kamulaştırma bedellerine ilişkin açılan davalar uzadıkça uzuyor, süreç yargı koridorlarında adeta bir labirente dönüşüyor. Daha da çarpıcı olan, bazı dosyalarda “ödenek yokluğu” gerekçesiyle ödemelerin geciktiği, hatta davaların fiilen tıkanma noktasına geldiğine dair iddialar. Bu durum, kalkınma projelerinde sıklıkla karşılaşılan “kamu yararı – bireysel hak” dengesinin sağlanmasının ne kadar hassas olduğunu bir kez daha göstermektedir.

Devlet açısından bakıldığında, yüzlerce parseli kapsayan geniş bir alan, karmaşık bir hukuki ve teknik süreç anlamına gelmektedir. Öte yandan, topraklarını kaybeden vatandaş için mesele çok daha sade ve hayati bir noktada durmaktadır: Yaşam alanı ve geçim kaynağı. Bu nedenle kamulaştırma süreçlerinin yalnızca teknik değil, aynı zamanda sosyal ve psikolojik bir boyutu olduğu da unutulmamalıdır.

Silvan Barajı, doğru yönetilirse bölge için tarihsel bir fırsat olabilir. Suya kavuşacak topraklar, artan üretim, yeni istihdam alanları ve enerji katkısı, Güneydoğu için gerçek bir dönüşüm başlatabilir. Fakat kalkınma yalnızca fiziki yatırımla olmaz. Kalkınma, adaletle başlar. Hakkı ödenmemiş toprakların üzerine kurulan refah, uzun vadede huzur üretmez.

Bugün yapılması gereken şey aslında çok açık: Kamulaştırma süreci hızlandırılmalı, şeffaflaştırılmalı ve “Gerçek Piyasa Koşullarına Uygun” bedellerle tamamlanmalı. Böylece hem kamu yararı korunacak hem de bireysel mağduriyetlerin azaltılması mümkün olacaktır.

Unutulmamalıdır ki, kalkınma yalnızca barajlar, yollar ve santraller inşa etmek değildir. Asıl kalkınma, vatandaşın devlete duyduğu güvenin güçlenmesiyle mümkündür. Silvan Barajı, eğer bölgeye gerçek anlamda hayat verecekse, yalnızca suyu değil, adalet duygusunu da yükseltmelidir.