İnsan herşeyi yapabileceğini düşünür bu hayatta. Herşeye gücümüzün yeteceğini düşünürüz. Ta ki ölümün soğuk ve acımasız tarafı, biz fanilere hadimizi bildirene kadar.

Türkiye Cumhuriyeti önemli bir şahsiyeti, siyasetçisini, sanatçısını, abisini, bilgesini, neşesini kaybetti...

Kendisi Türk, Türkmen bir ailenin evladı ama Kürt halkına yoldaş olmuş, onların acılarını kendi acısı bilmiş, öyle savunmuştur.

Barışın emekçisi; hafızalarımızda iyiliğinle, vicdanınla, bu uğurda ödediğin bedelerle kalacaksın.  Daha barış halayı çekecektin, halbuki...

Şimdi barışta yetim kaldı!

Barış ve kardeşlik için gelmiştin bu dünyaya. Varlığın bir armağandı. Güzel ve anlamlı diğer şeyler gibi seni de kaybedince anladık. Bu kutuplaşmanın, ötekileşmenin içerisinde birleştirici bir görevle gelmiştin.

Sen sadece milletin vekili değildin, ağaçların da vekiliydin. ‘Fakir fukaranın gölgesinin kesilmesine izin vermeyeceğiz’ diyordun. Öyle de yaptın!

İlk defa güldürmedin be abi, ağlattın koca koca insanları. Kolumuzu, kanadımızı kırdın, soldurdun, üzdün bizi.

‘bu kadar sevmeyin beni, sonra ben nasıl öleceğim?’ demişti. Şimdi gözlerimiz yaşlı, kalbimiz sızlıyor...

Çok üzgünüm...

Kızın Ceren’nin dediği gibi kızmak istiyoruz! ‘’Açlık grevlerine, cezaevlerine, işkencelere...’’ tüm bunlara rağmen hep güldün, güldürdün...

Bir Ahmet Kaya, vefat edince çok üzülmüştüm bir de sen Sırrı abi. Hiç tanışmadık halbuki.

O zaman niye bu kadar ağlıyorum? Niye bu kadar sarsıldım?

Ölürken bile bize çok şey öğrettin. Türkiye’ye barışı getirdin. Bunu başardın. Herkesi birleştirdin...

Meclisin nuktedan yüzü hoşçakal, yolun aydınlık olsun, toprak incitmesin seni, gittiğin yerde en güzel yerden izle bizi. Umarım elimize yüzümüze bulaştırmayız.

Uğurlar olsun Sırrı abi...